[isim]

• Oranlamak işi, tahmin, kıyas

[isim]

• Deniz kuvvetlerinde, kara kuvvetlerindeki orgeneralin dengi olan en yüksek rütbeli amiral

[isim]

• Lokanta

[isim]

• Araştırmalarda, laboratuvar deneylerinde yardımcı olarak çalıştırılan kimse

  Röntgen hademesi ile laborantı kandırıp bir radyografisini çektirmişti. - Haldun Taner

[isim]

• Morartmak işi

[sıfat]

[felsefe]

• Ahlakçı

[zarf]

• Moral bakımından

[nesnesiz]

• Mor bir renk almak

• Herhangi bir sıkıntı, darbe veya hastalıkla vücudun bir yeri mor renk almak

  Parça parça morarmış yüzüyle ateş püskürüyordu. - Abdülhak Şinasi Hisar

[mecaz]

• Herhangi bir söz ve davranıştan bozulmak

[mecaz]

• Mahcup olmak

[sıfat]

• Aralarında orantı bulunan, mütenasip

  Üstelik kişilikleri, liderlik nitelikleri, güçleri ve güzellikleriyle de orantılı değildir. - Cahit Külebi

• Bir orantıyla ilgili olan

  Gazetecilik de spor da o kitlelerin genel seviyesiyle doğrudan orantılıdır. - Haldun Taner

[matematik]

• Bir niceliğin iki, üç, ... kez çoğalması veya azalması, başka bir niceliğin o nispette çoğalmasını veya azalmasını gerekli kılarsa `bu iki nicelik birbiriyle orantılıdır` denir

[isim]

• Oralı olma durumu

  Gözlerinde bir uzaklık, bir oralılık hâli sezerdim. - Abdülhak Şinasi Hisar

[isim]

• Toprağın verimli olmama durumu

• Suyun acı olma durumu

[isim]

[müzik]

• Solo sesler, koro ve orkestra için yazılmış, oyun ögesi bulunmayan, kutsal nitelikte müzik eseri

  Yunus Emre oratoryosu.

[zarf]

• Hemen o yerde, olduğu yerde

  Yemeğini son günlerde oracıkta, pasaj içindeki Macar lokantasında yiyordu. - Refik Halit Karay

[sıfat]

[tıp]

• Göğse ait

• Göğse veya akciğer hastalıklarına ait, göğüs hastalıklarına ilişkin

[isim]

[eskimiş]

• Üst bölümü sarıktan taşacak biçimde yapılmış hoca kavuğu