[isim]

• Bina girişlerinde elektrik şebeke hattını sigorta sistemi ile düzenleyen kutu

[isim]

[bitki bilimi]

• Salepgillerden, çiçekleri sinek, örümcek gibi birtakım böcekleri andıran, yumrulu, otsu bir bitki (Ophrys)

[isim]

• Masa, sini vb. şeylerin, yemek yemek üzere hazırlanmış durumu

  Yemek vakti gelmiş, misafirler sofraya oturmuşlardı. - Reşat Nuri Güntekin

• Birlikte yemek yiyenlerin tümü

  Bizim sofra çok şendir.

• Genellikle tekerlek biçiminde, üzerinde yemek de yenebilen ayaklı hamur tahtası

  Bir gün sofra masasının altına saklanmıştım da beni bir türlü bulamamıştın. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

• Halı göbeğinde daire biçimindeki çiçekli bölüm

[halk ağzında]

• Anüs

  Çocuğun sofrası dışarı fırlamış.

Ata Sözleri ve Deyimler

• sofra (veya sofrayı) kurmak
• sofra donatmak
• sofrayı kaldırmak (veya toplamak)

[sıfat]

• Sofrada yemeye yarayan

  Sofralık üzüm. Sofralık zeytin.

[isim]

• Üzeri petek biçiminde, arasında krema bulunan, bisküviye benzer tatlı, hafif bir yiyecek

[isim]

[tarih]

• Saraylarda sofrayı kurma, kaldırma, yemeği dağıtma vb. işlerle görevlendirilmiş kimse

  Çatlasan sofracı Rum'dan karı olmaz adama. - Mehmet Akif Ersoy

[isim]

[tıp]

• Şizofreniye tutulmuş kimse

[isim]

[tıp]

• Gerçeklerle olan ilişkilerin büyük ölçüde azalması, düşünce, duygu ve davranış alanlarında önemli bozulmaların ortaya çıkması vb. belirtiler gösteren bir ruh hastalığı