[sıfat]

• Mutlu olmayan, bedbaht, saadetsiz

[sıfat]

• Umudu olmayan, hiç umudu kalmayan, ümitsiz, nevmit

  Pamuk tarlaları kavrulmuş, çocuklar hasta, kadınlar güçsüz, erler umutsuzdu. - Nezihe Araz

• Düzeleceği veya iyileşeceği sanılmayan, ümitsiz

  Umutsuz hasta. Umutsuz bir durum.

[isim]

• Mutsuz olma durumu, bedbahtlık, saadetsizlik

  Çöp kokusuyla beraber mutsuzluğu da artıyordu günbegün. - Elif Şafak

[isim]

• Umutsuz olma durumu, ümitsizlik, meyusiyet

  Denizcileri umutsuzluk sardı. - Halikarnas Balıkçısı

Ata Sözleri ve Deyimler

• umutsuzluğa düşmek (veya kapılmak)

[zarf]

• Umutsuz bir biçimde, ümitsizce

  Garsona umutsuzca bir göz attıktan sonra eldiveninin sol tekini çıkardı. - Rıfat Ilgaz

[isim]

• Mutsuzlaşmak işi

[nesnesiz]

• Mutsuz duruma gelmek