[isim]

[eskimiş]

• Zincirleme

• Birbirine bağlı, birbiri ile ilgili şeylerin oluşturduğu dizi, sıra, silsile

  Gözleri kamaştıran güneş aydınlığında bu sesler küçük kubbelerin bitmez tükenmez teselsülünü açar ve parıldatırdı. - Abdülhak Şinasi Hisar

[hukuk]

• Birden fazla kimsenin bir borçtan dolayı sorumlu olması

Ata Sözleri ve Deyimler

• teselsül etmek

[sıfat]

• Alkolü olmayan

• Alkol içilmeyen

[zarf]

• Alkol içmeksizin

[sıfat]

• Yöntemsiz

• Yasalara aykırı olan

[sıfat]

• Golü olmayan

[isim]

• Alkolsüz olma durumu

[sıfat]

• Faulü olmayan, faul yapmayan

[zarf]

• Faul yapmadan

  Daha o yaşta, sert, hızlı fakat faulsüz oynardı. - Haldun Taner

[sıfat]

• Bandrolü olmayan

[isim]

• Yöntemsizlik

• Yolsuzluk

  Şişman, kısa boylu bir yüzbaşı usulsüzlükte, şarlatanlıkta, inatta hepimizi bastırıyor. - Ömer Seyfettin

[sıfat]

• Kolesterolü yüksek olmayan

[isim]

• Golsüz olma durumu

[sıfat]

• Püskülü olmayan

  Püskülsüz eski yemeni sarılı fesi en yağlı ve en kılıksız çocuk oydu. - Halide Edip Adıvar

[sıfat]

• Tahammülü olmayan

  Yorgun, tahammülsüz, aşkı taşımaya kabiliyetsiz bir hâldeyim. - Hüseyin Cahit Yalçın

[sıfat]

• Formülü olmayan

[sıfat]

• Gönlü olmadan, isteksiz yapılan

  Bir okul skecinin gönülsüz oyuncuları gibiydiler. - Ayşe Kulin

[zarf]

• Gönlü olmaksızın, istemeyerek

  Gönülsüz yazıyorum. İstemediğim için, çevresinde dolanıp uğunuyorum. - Nezihe Meriç

Ata Sözleri ve Deyimler

• gönülsüz namaz göğe ağmaz
• gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır ya baş

[isim]

• Tahammülsüz olma durumu