[sıfat]

• Yeterince aydınlık olmayan, yarı karanlık, az ışık alan

  İçeriye doğru gittiler, loş bir köşede, küçük bir masaya yerleştiler. - Halide Edip Adıvar

• Az aydınlatan (ışık)

[sıfat]

• Alt tarafı çan biçiminde genişleyen (etek)

  O zaman kloş eteklerin modası yeni çıkmıştı. - Attila İlhan

[sıfat]

[halk ağzında]

[alay yollu]

• Kirli ve pasaklı

[isim]

• Loş olma durumu

  Bir mahzen loşluğunu hatırlatan yarı karanlık içinde, Nadir odayı gösterdi. - Peyami Safa

[sıfat]

[argo]

• Kartlaşmış, yaşı geçkin, kartaloz

[sıfat]

• Az ışık almış, yarı karanlık

  Loşça bir köşeye çekilerek ortalığı gözden geçirmekten başka yapacağı bir şey yoktu. - Peyami Safa

[isim]

• Sağlık kurumları, müzeler vb. yerlerde özel bölümlere girerken ayakkabıya geçirilen ince ve şeffaf kılıf

• Tabanı tahtadan yapılmış deri ayakkabı

  İşlemeli yün çorapları ve galoşları hâlâ ayağında idi. - Tarık Buğra

[isim]

• Selülozdan yapılan, parlak, bükümsüz iplik

[isim]

• Poker oyununda aynı renkten ve aynı türden beş kâğıt

[isim]

• Loşlaşmak işi

[sıfat]

• Galoşu olan

  Bir ara, ben sandalyede sıkıntıyla otururken o galoşlu ayaklarını hışırdatarak içeri gitti. - Elif Şafak

[nesnesiz]

• Loş duruma gelmek

[isim]

• Loşlaştırmak işi

[-i]

• Loş bir duruma getirmek

  Ağır perdelerin loşlaştırdığı bir salona girdim. - Yusuf Ziya Ortaç

[sıfat]

• Galoşu olmayan