[isim]

• Kırıkkale ilinden olan kimse

[isim]

• Kırıtkan olma durumu

  Hemen göze çarpan bir kırıtkanlık ve uysallık vardı. - Falih Rıfkı Atay

[-i]

• Takırdamasına yol açmak, takırdamasına sebep olmak

[nesnesiz]

• Kestirmeden gitmek

• Düz yoldan ayrılmak

[-i]

• Dikey olarak gelmek

  Bu demir yolu, Eğrikaya'dan keçi yurdu önünden, dereyi aykırılar. - Memduh Şevket Esendal

[-i]

• Kıkırdamasına sebep olmak

[-i]

• Tıkırdamasını sağlamak, tıkırdamasına sebep olmak

  Birkaç adım daha atsa Nuriye'nin kapısını bulacak, tıkırdatıp içeriye girecekti. - Burhan Günel

• Yemeği bir taşım kaynatmak

[isim]

• Kırçıllanmak durumu

[nesnesiz]

• Bakır rengini almak, rengi bakırın rengine benzemek

  Bakırlaşmış derime hasetle bakarak zehir gibi bir kahkaha şaklattı. - Yusuf Ziya Ortaç

[isim]

• Kırtasiye satan kimse

[sıfat]

[mecaz]

• Bürokrat

[-i]

• Kırışmasına sebep olmak

[-le]

[teklifsiz konuşmada]

• Karşı cinsten biriyle yakın ilişkide bulunmak

  Ötekiler gelmeden Suzy ile hafif tertip kırıştırırlar. - Peyami Safa

[isim]

• Kırılgan olma durumu

  Ülkemizde orta yaşı bulanların, eleştiri konusundaki kırılganlığını anlayamıyorum. - Tomris Uyar

[kimya]

• Bir eksen etrafında döndürülen veya sert bir cisimle çizilen boya filminin çatlaması veya dağılması

[isim]

• Kırbaçlanmak işi

[-i]

• Kırbaçla vurmak

[mecaz]

• Canlandırmak, destek vermek, harekete geçirmek

  Edebiyata gelince, yaşamla ilgili olan her şeye ilgimi kırbaçladı. - Necati Cumalı

[isim]

• Kışkırtılmak işi

[isim]

[gök bilimi]

• Çoban Yıldızı