[isim]

• Akkor olma durumu

[isim]

• Korlanmak işi

[isim]

• Korkulmak işi

[isim]

• Tarla, bağ ve bahçelerde kuşların zarar vermesini önlemek için konulan, insana benzer kukla

  Kargalar, korkuluktan korkmayan kuşlardır. Giderler de, alay eder gibi korkuluğun tepesine konarlar. - Nazım Hikmet

• Düşme tehlikesi olan yerlere çekilen duvar veya parmaklık

  Eskiden köprünün güney kıyısında demir parmaklıklı bir korkuluk vardı. - Necati Cumalı

[mecaz]

• Bostan korkuluğu

[denizcilik]

• Küpeşte

[isim]

• Korkutmak işi

  Eskicilerin, çocukları iğneli fıçıya attıkları gibi bir korkutma biçimiyle şartlanmıştık. - Aydın Boysan

[nesnesiz]

• Kendini korumak, bir yere sığınmak, bir şeyden sakınmak

  Şiddetli soğuktan korunmak için üzerlerinde üç kat keçe vardı. - İhsan Oktay Anar

• Koruma işine konu olmak

[isim]

[müzik]

• Akordiyon

  Lütfü'ye akordeon çaldırıyorlar, lâmı cimi yok, çalacak. - Attila İlhan

[isim]

[mineraloji]

• Birleşimi alüminyum oksit olan, cam parlaklığında, saydam ve türlü renklerde, elmastan sonra en sert mineral, alüminyum taşı, boksit

[sıfat]

• Korkak

[zarf]

• (korka'kça) Korkak bir biçimde

[isim]

[müzik]

• Kornet çalan kimse

[isim]

• Korlaşmak durumu veya biçimi

[isim]

[bitki bilimi]

• Kabuğunun üzeri pürtüklü bir tür turşuluk salatalık

[isim]

[tıp]

• Yaralanmanın, korkunun veya soğuğun yol açtığı stresler sonucu vücutta şeker yapımını hızlandıran böbrek üstü bezi kabuğunun salgıladığı, şeker, protein ve yağ metabolizmasına etki eden hormon

  Kortizonun verdiği kof şişlik dizlerimi mecalsizleştiriyordu. - Nazlı Eray

[isim]

• Ambalajlanan malı dış etkilere karşı korumak için ambalaj çatısına çakılan tahta, kontrplak vb. malzeme, mahfaza

[isim]

• Ten üzerine giyilen ince kadın fanilası