[isim]

• Elde edilmesi gereken, ulaşılmak istenen şey, amaç, maksat

  İnsanoğlunun gayesi ölmek değil, yaşamak ve galebe çalmaktır. - Mehmet Kaplan

[isim]

[eskimiş]

• Başka kimse, başkası

  Gayre muhtaç olmamak.

[zarf]

• Pek, çok, pek çok, aşırı bir biçimde

  Soframızda gayet samimi birkaç misafirimiz bulunur. - Aka Gündüz

[zarf]

• Gayrı

  Sık sık görüşürüz gayri. - Yusuf Ziya Ortaç

[sıfat]

• Amacı olan

[isim]

• Çalışma, çaba, çalışma isteği

  Arkadaşlarına yardımcı olmak arzu ve gayreti onu acıklı bir duruma düşürüyordu. - Mahmut Yesari

• Koruma, esirgeme, kayırma duygusu

  Hemşehrilik gayreti.

[eskimiş]

• Kutsal sayılan şeylere yabancıların saldırmasını görmekten doğan dayanamama duygusu

Ata Sözleri ve Deyimler

• gayret dayıya düştü
• gayrete gelmek
• gayret etmek
• gayret göstermek
• gayretine dokunmak
• gayret vermek

[sıfat]

• Başka, diğer

[zarf]

[halk ağzında]

• (ga'yrı) Artık, bundan böyle

[sıfat]

[eskimiş]

• Gayreti olan, gayretli, çok çalışkan

  O makama daha gayur bir zat münasip düşüyordu. - Attila İlhan

[isim]

• Altın Ordu devleti başbuğlarından biri olan Nogay'ın yönetimindeki Kıpçaklar

• Bugün Kuzey Kafkasya'da yaşayan bir Türk boyunun adı

[isim]

[askerlik]

• Alayla tümen arasındaki askerî birlik, liva

[zarf]

[eskimiş]

• Aşırı derecede

  Gayetle zengin bir ailenin kıymetli, tek evladı. - Ömer Seyfettin

[isim]

[hayvan bilimi]

• Toygar

[isim]

[din bilgisi]

• Cehennemde bulunduğu varsayılan bir kuyunun veya derenin adı

[isim]

• Gayya kuyusu

[isim]

[müzik]

• Kamıştan yapılmış çift düdük ve tulumdan oluşan, tiz sesli, nefesli, İskoçların millî çalgısı

  Her taraftan gayda sesleri kopar, yollar köylülerle dolardı. - Yahya Kemal Beyatlı

[isim]

[eskimiş]

• Öfke, hınç

  Tanrı'nın vermediği lütfu halk ondan diler / Ansızın gayza döner en riyasız sevgiler - Faruk Nafiz Çamlıbel