[isim]

[edebiyat]

• Kısa ve özlü anlatımı olan, nükteli, güldürücü hikâyecik

  Nasrettin Hoca'nın hemen bütün fıkraları insanla vicdan arasındaki münasebete ilişkindir. - Burhan Felek

[edebiyat]

• Köşe yazısı

  Dişimi sıkıp da altı yedi fıkra birden çıkartırsam gazetenin yazıları aksamayacaktı. - Çetin Altan

[hukuk]

• Kanun maddelerinin kendi içlerinde satır başlarıyla ayrıldıkları ufak bölümlerden her biri

  Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. - Anayasa

• Paragraf

[eskimiş]

[anatomi]

• Omur

[isim]

• Fıkramak işi, fışlama

[isim]

[eskimiş]

• Yokluk

[nesnesiz]

[halk ağzında]

• Herhangi bir yiyecek ekşimek, fışlamak

[isim]

• Hafif kaynamayı anlatan yansıma sesinin adı

[mecaz]

• Cilveleşme

  Hani fiskoslar, gülüşmeler, fıkırtılar. - Melih Cevdet Anday

[sıfat]

• Arabozan

  Münafık, hilekâr, mürai bir adam olarak şöhret almışsınız. - Ercüment Ekrem Talu

• Dinî kurallara inanmadığı hâlde inanmış gibi görünen

[isim]

[eskimiş]

• Bir şeyi, gereği gibi, iyice anlayıp bilme

[din bilgisi]

• İslam hukukunda din ve dünya işleri ile ilgili ana kaynaklardan yararlanarak konulmuş olan kuralların bütünü

[sıfat]

• Fıkrayı andıran, fıkraya benzeyen, fıkra gibi

[sıfat]

• Cilveli, oynak (kadın, kız)

[isim]

• Fıkra anlatan kimse

• Köşe yazarı

  Bir gazeteci, bir fıkracı olsaydı, bir sütun yazar, kıskandığı bir adama veriştirirdi. - Sait Faik Abasıyanık

[isim]

• Fıkırdamak işi

[isim]

• Fıkırdatmak işi

[nesnesiz]

• Fıkır fıkır kaynamak

[mecaz]

• Cilvelenmek

  Ben kapıdan çıkarken iki genç fıkırdayarak arkamdan bakıyor. - Yusuf Ziya Ortaç

[isim]

• Arabozanlık

[-i]

• Fıkır fıkır kaynatmak

[mecaz]

• Cilve yapmasına sebep olmak