[sıfat]

• Acıklı, çok acıklı, yürekler acısı, trajik

  Hâllerinde öyle bir kahırlı, kederli eda vardır, bütün bugünün feci hikâyesini söyler. - Halit Ziya Uşaklıgil

[isim]

• Tan

  Baktık geceden fecre kadar ellerde / Yıldızlara yükselen kadehler gördük - Yahya Kemal Beyatlı

• Tan kızıllığı

  Bu fecir dediğimiz aydınlanmanın başını belli etmek için ak iplikten kara ipliği seçmek kıstas sayılmıştır. - Burhan Felek

[isim]

[ticaret]

• El altından yüksek faizle ödünç para veren kimse, faizci, murabahacı

  Silah zoruyla elde edemediğini bir tefeci taktiğiyle pişmiş armut gibi gövdeye indirmeyi umuyordu. - Tarık Buğra

[sıfat]

• Şakacı

  Acaba küçük hanım, latifeci bir adam diye işittiği için benimle böyle, zarifane bir şaka mı ediyordu? - Refik Halit Karay

[isim]

• Küfe yapan veya satan kimse

• Küfe ile sırtında öteberi taşıyan hamal

  Arka arabalara takılmış küfeci çocuklara kıskanarak bakıyorum. - Yusuf Ziya Ortaç

[isim]

• Tefecinin işi, faizcilik, murabaha, murabahacılık

  Bu Salih Araboğlu, tefecilikten, çalıp çırpmaktan para yapmış, uğursuz heriflerden biridir. - Memduh Şevket Esendal

[isim]

[tarih]

• Yeniçerilikte bir sınıf süvari askeri

[isim]

• Büfe işleten kimse

[isim]

• Latifeci olma durumu

[isim]

• Küfecinin işi

[isim]

• Büfecinin yaptığı iş

[isim]

• Felsefe incelemeleri yapan kimse

• Felsefe öğretmeni

[isim]

• Felsefeci olma durumu

• Felsefecinin yaptığı iş