[isim]

[hayvan bilimi]

• Leyleksiler takımının bir alt takımı (Ciconiiformes)

[-i]

• At üzerine eyeri koyup bağlamak, eyer vurmak

[isim]

• Eyerlenmek işi

[isim]

• Eyerletmek işi

[isim]

[ticaret]

• Taşımalık

[zarf]

• Bazen, bazı zaman

  Küçük dalgalar kimileyin gülüşür, kimileyin ağlaşır, ona göre. - Selim İleri

[sıfat]

[kimya]

• Seyreltilmiş olan, derişik karşıtı

  Seyreltik sülfürik asit.

[isim]

• Seyrek olma durumu, nadirlik

  Armut ağaçlarının seyrekliğinde kurulu çadırlar, ay ışığında yalnızlaşıyordu. - Mustafa Necati Sepetçioğlu

[isim]

• Teyellemek işi

[isim]

• Emreylemek işi

[-e]

• Eğilmek

[mecaz]

• Gönül vermek

[nesnesiz]

• Bir şeyin durumunu, oluşumunu gözlemek, bakmak

[-i]

• Bir olaya karışmadan bakmak

  Rabia biraz şaşkın, salapuryada arkadaş olduğu çocuklu tazenin kocasıyla buluşmasını seyrediyordu. - Halide Edip Adıvar

• Eğlenmek, görmek, öğrenmek vb. için bakmak, izlemek

  Ben, çok güzel bir şey seyrediyorsam tiyatroda, daha ne kadar sürecek piyes diye aklıma getirmem. - Nazım Hikmet

• Taşıt, ilerlemek, yol almak

  İnsanlar, seyreden araçlara aldırmadan karşıdan karşıya sorumsuzca geçiyorlardı. - Osman Aysu

• Hastalık vb. sürmek, devam etmek

  Gözlerini yumdu ve kendini ağır aksak seyreden bir rüyanın içinde buldu. - Elif Şafak

Ata Sözleri ve Deyimler

• seyret!

[isim]

• Seyreltmek işi, seyrekleştirme

[nesnesiz]

• Seyrekleşmek

  Gelip gidişleri giderek seyreldi ve bir zaman sonra tümüyle yitti Ercan. - Yusuf Atılgan

[isim]

• Gezinti yeri

  Bu Osmanlı prensini de 1910 sularında İstanbul'un bir seyranlığında görmüştüm. - Falih Rıfkı Atay