[isim]

• Erme işi

  Bu makama eriş, ona, bir devlet reisinin tahtına veya koltuğuna kurulmuş gibi bir his verir. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

[isim]

• İnce ince kesilip kurutulan hamur

[halk ağzında]

• Deniz yosunu

[isim]

• Serme işi

[sıfat]

[biyoloji]

• Beden gelişimi tamamlanmış olan, kâhil

[isim]

• Erişme işi

• Belli iki yer arasında gidip gelebilme, ulaşım, muvasala

  İki köy arasında erişim kesildi.

[isim]

• Erişmek işi

[-e]

• Varılması zamana, emeğe bağlı olan veya uzakta bulunan bir amaca varmak, ulaşmak

  Genç yaşında üne erişmiş, yönettiği oyunlar afişlerden inmemiş. - Necati Cumalı

• Bir yere ulaşmak, varmak

  Boyu bir elli beş olduğu için eli ancak on beşinci düğmeye erişebilmektedir. - Haldun Taner

[nesnesiz]

• Bitkiler veya bunların ürünleri olgunlaşmak

  Yemişler bu yıl çabuk erişti.

[nesnesiz]

• Zaman gelip çatmak

  Vakit erişti. Bahar erişti.

[sıfat]

• Erişte yapmaya yarayan

  Eriştelik un.

[isim]

[coğrafya]

• Kıyılarda deniz yosunlarının hareketi engelleyecek biçimde çok olduğu yer

[isim]

• Erişilmek işi

[sıfat]

[kimya]

• Derişmiş olan, mütemerkiz, mütekâsif, konsantre, seyreltik karşıtı

[isim]

• Germe işi

[halk ağzında]

• Sırt

[isim]

• Erişkin olma durumu, olgunluk, kâhillik

[-e]

• Erişme işi yapılmak, ulaşılmak, yetişilmek

  Şiirlerinin birkaçı erişilmez derecede güzel belki de şair olmaya özenmediği için eşsiz incilerdir. - Ahmet Kabaklı

[isim]

• Eriştirmek işi

[isim]

• Derişmek işi

[kimya]

• Yoğunlaşma