[sıfat]

• Olmuş, yetişmiş, kemale ermiş

  Ergin yemiş. Ergin ekin.

[hukuk]

• Kişisel haklarını kendi kullanabilmesi için yasanın gösterdiği on sekiz yaşına gelmiş olan (kimse), reşit

  Oğlunun bilgin, ergin, akıllı uslu olmasını istiyordu. - Nezihe Araz

[sıfat]

• Serilmiş olan

• Yatan (hasta)

Ata Sözleri ve Deyimler

• sergin vermek

[isim]

• Ergin olma durumu, kemal, rüşt, reşitlik

[isim]

• Erginlemek işi

[sıfat]

• Gerilmiş durumda olan

  Her hadisenin rüzgârı onun gergin sinirlerini derin derin sarsmıştır. - İbrahim Alâeddin Gövsa

• Buruşuğu, kırışığı olmayan (cilt)

  Siyah jarse elbisesi içinde, hâlâ diri, gergin vücuduyla güzel ve ihtişamlıydı. - Peyami Safa

[mecaz]

• Bozulacak duruma gelmiş olan (ilişki)

  Arkadaşımın kocasıyla arası gergin.

[mecaz]

• Huzursuz, sinirli

[-e]

[-i]

• Birini bir konu üzerinde aydınlatıp onu gerekli temel bilgi ve becerilerle donatarak ergin ve yetişmiş kılmak

• Bir kişiyi dernek, topluluk vb.ne özel bir törenle almak

[isim]

• Erginlenmek işi

[nesnesiz]

• Ergin duruma gelmek

[isim]

• Gergin olma durumu

  Sinirlerimin gerginliği, nefesimin tıkanması hâlâ savulmadı. - Sermet Muhtar Alus

Ata Sözleri ve Deyimler

• gerginlik yaratmak

[isim]

• Erginleşmek işi

[nesnesiz]

• Ergin bir duruma gelmek, reşit olmak

[sıfat]

• Biraz gergin

[isim]

• Gerginleşmek işi

[nesnesiz]

• Gergin duruma gelmek

  O gerginleştikçe ben daha anlayışlı görünmeye çalışıyordum. - Ahmet Ümit

[isim]

• Gerginleştirmek işi