[isim]

• Benzer, eş, denk

  Tarihte o ana kadar emsali görülmedik bir ticari kepazelik devri açılmıştı. - Ercüment Ekrem Talu

• Yaşıt

• Örnek

[eskimiş]

[matematik]

• Katsayı

Ata Sözleri ve Deyimler

• emsal olmak
• emsal oluşturmak
• emsal vermek

[isim]

[tarih]

• Nemçe

[isim]

• Birinin veya bir topluluğun adına davranma

• Oyun

  Böyle olmakla beraber, gerek orta oyununun gerek tuluatın köylü temsilleri ile bir münasebeti olsa gerek. - Ahmet Kutsi Tecer

[edat]

[halk ağzında]

• Söz gelişi

[eskimiş]

[biyoloji]

• Özümleme

Ata Sözleri ve Deyimler

• temsil etmek

[sıfat]

[eskimiş]

• Bir şeyi göz önünde canlandıran, temsille ilgili

[isim]

[eskimiş]

• Güneş

[sıfat]

• Tadı az kekre olan

  Buzlaşmış, hafifçe kekremsi birayı büyük bir zevk duyarak içti. - Cahit Uçuk

• Genzi yakan, buruk (koku)

  Bu kekremsi kokunun dimağa tesirini bu semtte yatıp kalkanlar bilirler. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

• Suratı asık, yüzü gülmeyen (kimse)

[sıfat]

[eskimiş]

• Güneşle ilgili

[isim]

[eskimiş]

• Yazma kitapların cildine, baş sayfalarının üst bölümüne veya kumaşlara, kapı, pencere vb. yerlere işlenen veya çizilen güneş biçiminde süs

[isim]

[dil bilgisi]

• Fiilimsi

[sıfat]

• Küreye benzeyen, küreyi andıran, küre gibi

[isim]

• Eğriliği azar azar değişen ve biçimi küreye yakın olan katı cisim

[sıfat]

• Memeyi andıran, memeye benzeyen, meme gibi

[sıfat]

• Üremeye ilişkin

[sıfat]

• Elemi, üzüntüsü, kederi olmayan

[isim]

• Kekremsi olma durumu

[mecaz]

• Asık suratlı olma, yüzü gülmeme

  Neyse yüzünün ve sesinin burukluğu çok sürmedi, çabuk geçti kekremsilik. - Yusuf Ziya Ortaç

[isim]

[ruh bilimi]

• İradeyi etkileyebilecek güçte olmayan, gelip geçici isteme

  Kararsızlık, art arda gelen birbirine karşıt birtakım istemsemelerden oluşan bir durumdur.