[isim]

• Rus parlamentosunun alt kanadı

[isim]

• Bir maddenin yanması ile çıkan ve içinde katı zerrelerle buğu bulunan değişik renklerde gaz

  Emin ol ki her sigara yakışta / Daha duman tüter tütmez ordayım - Bekir Sıtkı Erdoğan

• Havalanan tozların veya sisin oluşturduğu bulanıklık

  Köyünün üstüne boz bir duman çökmüştü. - Yaşar Kemal

[argo]

• Kötü, yaman

  İşimiz duman. Hâlimiz duman.

[argo]

• Esrar

Ata Sözleri ve Deyimler

• dumana boğmak
• duman almak
• duman altı etmek
• duman altı olmak
• duman attırmak
• duman etmek
• dumanı doğru çıksın
• dumanı tepesinden çıkmak
• duman olmak
• duman vermek

[sıfat]

• Dumanı olan, duman çıkaran

  Dumanlı barut.

• Sisli, sisle örtülü

  Her türlü çiçekle kırlar süslenmiş / Yeşil yaprak giyer dumanlı dağlar - Âşık Veysel

[mecaz]

• Sıkıntılı, bulanık

  Karışık rüyalarda görülen manzaralar gibi dumanlı bir sahne. - Aka Gündüz

[mecaz]

• Esrik, sarhoş

[isim]

• Dumanlamak işi

[isim]

• Dumanlanmak durumu

  Avcı adedi üçü geçince rakamı seçmek hususunda karga zekâsının dumanlanmaya başladığı görülmüştür. - Ahmet Haşim

[-i]

• Dumanlı duruma getirmek

• Dumana tutmak

[mecaz]

• Sarhoş etmek

  Rıza bey, kafasını iyice dumanlamadan uduna uzanmazdı zaten. - Attila İlhan

[nesnesiz]

• Dumanlı duruma gelmek

[mecaz]

• Sarhoş olmak

[mecaz]

• Bulanmak, karışmak

  Kafam dumanlandı.

[sıfat]

• Karmakarışık

Ata Sözleri ve Deyimler

• darmaduman etmek
• darmaduman olmak

[sıfat]

• Dumanı olmayan, duman çıkarmayan

  Dumansız barut.

Ata Sözleri ve Deyimler

• dumansız baca olmaz, kahırsız koca olmaz

[isim]

[halk ağzında]

• Nezle

[isim]

• Darmaduman olma durumu

[isim]

• Dumansız olma durumu

[isim]

• Koyu gri renk, füme

[sıfat]

• Bu renkte olan

  Fakat bu akşam vapurdumanı gözlüğü altında parlak ve faal duran gözleri sanki biraz gölgelenmiş, daha ziyade koyulaşmıştı. - Ömer Seyfettin