[isim]

• Sıkıntı

  Soluğunu kesen acı, göğsünü sıkıştıran bun sancılarına benzemiyordu. - Attila İlhan

[sıfat]

• Bunamış olan, matuh

  İhtiyar bunak, hâline bakmıyor da neler söylüyor. - Memduh Şevket Esendal

[zamir]

• Bu zamirinin çokluk biçimi

  Bunlar, matbaada basılan ve dağıtımı yapılan dergilerdi artık. - Ayla Kutlu

[isim]

• Bunmak durumu

[sıfat]

• Sıkıntılı

  Erkenden yattığı biraz bunlu, gamlı gecelerde geniş kanepelerin üstünde uykusunu çekiyordu. - Memduh Şevket Esendal

[isim]

• Kirli ve yağlı şeyleri temizlemekte kullanılan, türlü yağlarla alkaliler birleştirilerek yapılan madde

• Bu maddenin kalıp durumunda olan biçimi

[nesnesiz]

[halk ağzında]

• Beğenmemek, azımsamak, küçümsemek

[isim]

• Bunalım, sıkıntı

[isim]

[tıp]

• Yaşlanma veya bazı sinir hastalıklarına bağlı olarak başta bellekte olmak üzere zihinsel işlevlerde bozulma, ateh

[isim]

• Sıkıntı, iç sıkıntısı

  Bütün yazdıklarımızın neticesi bir bunaltı. - Yahya Kemal Beyatlı

[nesnesiz]

• Çeşitli sebeplerle zihin gücünü yitirerek ne yaptığını bilemez duruma gelmek, ateh getirmek

[isim]

• Bunalmak işi

  Çetin, gecelerce bekleyip umutlarını yitirdikten sonra yalnızlıktan bunalmaya başlar. - İnci Aral

• bu nedenle

Ata Sözleri ve Deyimler

• bu abdestle daha çok namaz kılınır
• bu denli
• bu kadar
• bu kadar kusur kadı kızında da bulunur
• bu minval üzere
• buna değdi (idi) buna değmedi (idi) demek
• bunda bir iş var
• bundan iyisi can sağlığı
• bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!
• bu sıcağa kar mı dayanır?
• bu yana

[sıfat]

• Epey, çok

  Bunca zamandan sonra bu ziyaret de nereden çıkmıştı? - Ahmet Ümit

[zarf]

• (bu'nca) Bu kadar, bu denli

  Bunca hakkı var bende. Ben hiç boşar mıyım? - Erhan Bener

[sıfat]

[eskimiş]

• Güçsüz, zayıf, âciz

  İnsan gözünden ziyade, bu kafese konmuş vahşi, yırtıcı hayvanların, içleri hırs, haşinlik ve ürkeklikle dolu, heybetli fakat zebun gözlerine benziyordu. - Refik Halit Karay

Ata Sözleri ve Deyimler

• zebun etmek
• zebun kalmak
• zebun olmak
• zebunu olmak