[isim]

• Arpa, darı, mısır, buğday vb. tahılların hamurunun ekşitilmesiyle yapılan koyuca, tatlı veya mayhoş içecek

Ata Sözleri ve Deyimler

• boza gibi
• boza olmak

[sıfat]

• İki kişinin arasındaki dostluğu veya geçimi bozan (kimse), ara bozucu, ordubozan, fesatçı, fitçi, nifakçı, münafık, müfsit, müzevir

[isim]

• İçinde boza bulunan veya boza dağıtmaya yarayan özel kap

[sıfat]

• Boza yapmada kullanılan

  Bozalık buğday.

[sıfat]

• Bozarmış olan

[isim]

• Bozarmak işi

[nesnesiz]

• Boz renge girmek

  Eski, bozarmış çarşaf yatağın ortasında toplanmıştı. - Ayla Kutlu

• Renk değiştirmek, rengi atmak

  Şimdi kızarıyor, şimdi bozarıyor, renk renk hareleniyordu. - Halikarnas Balıkçısı

[isim]

[hayvan bilimi]

• Ayıgillerden, Avrupa ve Kuzey Asya'da sık ormanlarda yaşayan, uzunluğu yaklaşık olarak 2,5 metre, kuyruğu 8 santimetre olan, tüyleri esmer kahverengi bir tür ayı (Ursus arctos)

[isim]

• Boza yapan veya satan kimse

Ata Sözleri ve Deyimler

• bozacının şahidi şıracı

[isim]

[eskimiş]

• Bir tür fitilli tüfek

[isim]

• Bozarma işi

[isim]

• Arabozanın işi, ara bozuculuk, ordubozanlık, fesatlık, fesatçılık, fitçilik, nifakçılık, münafıklık, müzevirlik, müfsitlik

  Onun yaptığı arabozanlıktan başka bir şey değil.

[isim]

• Bozabilmek işi

[isim]

• Bir mayanın etkisine karşı koyan, protein yapısında madde

[isim]

[eskimiş]

• Boza yapılan yer

[-i]

• Bozma ihtimali veya imkânı bulunmak

  Bir insanın aklını bozabilmesi için evvelce bu aklın mevcut olması lazım gelir. - Abdülhak Şinasi Hisar

• Bozmaya gücü yetmek