[isim]

• Kozalaklılardan ve bazı ağaçlardan ya kendi kendine ya da ağacın çizilmesiyle akan, yağlı boya, yağlı vernik üretiminde ve inceltilmesinde kullanılan, ince, renksiz, kokulu reçine, terementi

[isim]

• Beneklenmek işi

[isim]

• Benimsetmek işi

[isim]

• Benimsenmek işi

  Verilen sözün ana niteliği verence bir zorunluk olarak benimsenmesidir. - Nermi Uygur

[-i]

• Bir şeyi kendine mal etmek, sahip çıkmak, kabullenmek, tesahup etmek

[mecaz]

• Bir şeye, birine bağlanmak, ısınmak

  Karım içinde büyüdüğü bu evi bütün psikolojik derinliğiyle benimsemişti. - Ahmet Hamdi Tanpınar

[nesnesiz]

[halk ağzında]

• Belinlemek

  Gördü, çaldı saat / Benildeyip uyandınız yataklar - Behçet Necatigil

[zarf]

[eskimiş]

• Sonra, arkadan, ardı sıra

[isim]

[edebiyat]

• Divan edebiyatında uyakları başka başka olan birkaç bentten oluşan ve her bendin sonunda tekrarlanan bir beyit bulunan manzume biçimi

[isim]

[bitki bilimi]

• İki çeneklilerden, küçük mavi çiçekler açan bir bitki (Myosotis palustris)

[isim]

• Benzinlemek işi

[sıfat]

• İçinde benzetme bulunan

[isim]

• Benzetilmek işi

  Sala Bey de anasına benzetilmeye razı olmadı. - Memduh Şevket Esendal

[isim]

• Benekleşmek işi

[isim]

• Benimsetme işi

[isim]

• Benimsenme işi