[isim]

[halk ağzında]

• Bel

• Tepe

• Bayır

• Dağ üzerindeki yüksek geçit, dik dağ yolu

[isim]

• Hatay iline bağlı ilçelerden biri

[isim]

• Belenmek işi

[-e]

[halk ağzında]

• Kundaklanmak

  Çocuk olsam beleklere belensem. - Âşık Veysel

• Bulanmak, bulaşmak

  Kuyunun başında unum elenir / Kaytan bıyıklarım kana belenir - Halk türküsü

[isim]

• Debelenmek işi

  Gözünden bir damla yaş dökmek için uzun uzun gözlerini sıkmaya, içini doldurmak için inleyip debelenmeye başladı. - Lâtife Tekin

[nesnesiz]

• Bir acının etkisiyle veya bir baskıdan kurtulmak için çırpınmak

  Polisler bu arada kurtulmak için çırpınan ve debelenen Sadi'nin ceplerini arıyorlardı. - Tarık Buğra

• Çırpınmak, tepinmek, kımıldanmak

  Kedi yerde kasıla gevşeye debeleniyordu. - Yusuf Atılgan

[mecaz]

• Boşuna uğraşıp durmak

  Şu anda, dünyanın en büyük korkusu içinde debeleniyordu. - Kemal Tahir

[isim]

• Debelenme işi

  Artık kapanan taarruz devresinin bu son debelenişleri de böylece eriyip gitti. - Necip Fazıl Kısakürek

[isim]

• Bombelenmek işi

[nesnesiz]

• Üzerinde bombe oluşmak

[isim]

• Cezbelenmek durumu

[isim]

• Debelenebilmek işi

[nesnesiz]

[eskimiş]

• Cezbeye tutulmak, kendinden geçmek, kendini kaybetmek

  Hırıltıdan cezbelenen cins köpek gibi artık kendini tutamayarak o da Nükhet'e saldırdı. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

[nesnesiz]

• Debelenme ihtimali veya imkânı bulunmak

[isim]

• Bombelenebilmek işi

[nesnesiz]

• Bombelenme ihtimali veya imkânı bulunmak