[-i]

• Bağlama işini yaptırmak

[-e]

• Bağlama işine konu olmak

  Ceviz ağacının bir dalına bağlanmış salıncak, hafif hafif kıpırdanıyordu. - Orhan Pamuk

• Sevmek, içten bağlı olmak

  Ona bağlandığım kadar / Hiçbirine bağlanmadım / Sade kadın değil, insan - Orhan Veli Kanık

• Yalnızca belli bir işle uğraşmak

[nesnesiz]

• Bir şey bir kimseye ayrılmak, tahsis edilmek

  Gülseren abla yiğit kadın, Yıldırım'ın ölümünden sonra, bağlanan emekli maaşını kabul etmedi. - Ahmet Ümit

• Sözle veya yazılı olarak bir şeye bağlanmak, angaje olmak

[nesnesiz]

[mecaz]

• Beklenen şey elde edilmez olmak

Ata Sözleri ve Deyimler

• bağlanıp kalmak

[isim]

[hayvan bilimi]

• Orta büyüklükte, eti sevilen bir cins göçebe ördek, bozkır tavuğu (Querquedula)

[sıfat]

• Çok bağırıp çağıran (kimse)

  Ak sakallı, uzun boylu, bağırtkan bir ihtiyardı. - Refik Halit Karay

[isim]

[hayvan bilimi]

• Bir tür iskete kuşu (Saxicola torquata)

[sıfat]

• Bağlam ile ilgili

[isim]

• Bağıtlamak işi

[-i]

• Bağırmasına yol açmak

• Bir haberi, bir isteği, birinin aracılığıyla duyurmak

  Tellal bağırtmak.

[-e]

• Bağırma işi yapılmak

  Martı'ya beş metre kala `mayna!` diye bağrıldı. - Halikarnas Balıkçısı

[isim]

[bitki bilimi]

• Zeytingillerden, yaprakları mızrağa benzer, çiçekleri beyaz, kokulu ve salkım durumunda olan, çit yapmakta kullanılan bir süs bitkisi (Ligustrum vulgare)

[sıfat]

[felsefe]

• Göreceli

[isim]

• Bağdalamak işi

[isim]

• Bağımlamak işi

[isim]

• Bir kimseye veya bir şeye aşırı düşkünlük ve tutkuyla bağlılık, bağnazca davranış, taassup, mutaassıplık, fanatiklik, fanatizm

[nesnesiz]

[-le]

• Bir şey yapmak için birbirine antlaşma veya sözleşme ile bağlanmak, ittifak etmek