[nesnesiz]

• Ağırlama işine konu olmak

  Misafirler aslında bu odada ağırlanır ama biz şimdi rıhtıma çıkacağız. - Ayşe Kulin

[nesnesiz]

• Toplanıp bir arada durmak

• Çevresinde ağıl denen hale oluşmak, halelenmek

[-e]

[-i]

• Ağırlama işini yaptırmak

[-i]

• Kâğıtla kaplamak, kâğıt yapıştırmak

[isim]

• Kâğıtlanmak işi

[isim]

• Kılağılamak işi, zağlama

[isim]

• Bağıtlanmak işi

[-i]

• Sözleşmeyle sonuçlandırmak

[isim]

[bitki bilimi]

• Düğün çiçeği

[-i]

• Değerinden düşük göstermek

• Küçültücü davranışlarda bulunmak, hor görmek

  O adam onları aşağıladıkça utancından kaçacak delik arayan Âşık Ali'ye acıyordu. - Yaşar Kemal

[isim]

• Aşağılanmak durumu, tezellül

  Değer yargılarımızı her an, hiç durmamacasına yeniden ölçüp biçmek zorunluluğumuz, işte bu aşağılanma sorunundan kaynaklanıyor. - Selim İleri

[isim]

• Aşağılatmak işi

[nesnesiz]

• Ağır duruma gelmek

• Sıkıcı ve bunaltıcı bir durum almak

• Gökyüzü bulutlu ve karanlık, iç karartıcı bir hâl almak

  Büsbütün ağırlaşmış bir hava içinde nerelerden geçtiğimizi artık fark etmiyorduk. - Reşat Nuri Güntekin

• Yavaşlamak

  Artık yavaş yavaş göçüyor, boyu kısalıyor, teni sararıyor, hareketleri ağırlaşıyordu. - Abdülhak Şinasi Hisar

• Gebe kadın doğurması yaklaşmak

• Yiyecek bozulmaya yüz tutmak

  Bu et yarına kalırsa ağırlaşır.

• Organ görevini yapamaz duruma gelmek

[mecaz]

• Ağırbaşlı olmak

[mecaz]

• Güçleşmek, zorlaşmak

  Geçim şartları ağırlaştı.

[mecaz]

• Hasta tehlikeli duruma gelmek, fenalaşmak

[isim]

• Bukağılamak işi

[-i]

• Bir şeyi bağım altına sokmak, etkisi altında tutmak