[isim]

[bitki bilimi]

• Orman kuşağı, kozalaklı orman bitki örtüsü

[sıfat]

• Islak veya düz olduğundan kaydırıcı özelliği bulunan veya üzerinde kayılan, zıypak

  Kaygan taş. Kaygan yol.

[isim]

• Birçok parçadan yapılmış alet, cihaz

  Telefon bir konuşma aygıtıdır.

[anatomi]

• Vücutta belirli bir görevi yerine getiren organ grubu

  Sindirim aygıtı. Solunum aygıtı.

[fizik]

• Birkaç aletin uygun bir biçimde eklenmesinden oluşturulan ve bazı belli deneylerin yapılmasına yarayan takım

[isim]

• Damızlık erkek at

Ata Sözleri ve Deyimler

• aygır gibi

[isim]

• Üzüntü, endişe duyulan düşünce, gam(I), tasa

  Çocuk gönlüm kaygılardan azade / Yüzlerde nur, ekinlerde bereket - Orhan Veli Kanık

[tıp]

• Genellikle kötü bir şey olacakmış düşüncesiyle ortaya çıkan ve sebebi bilinmeyen gerginlik duygusu

Ata Sözleri ve Deyimler

• kaygı çekmek
• kaygı vermek

[isim]

• Omlet

• Yumurta çalkanarak yapılan bir tatlı türü

[isim]

[halk ağzında]

• Gebe deve

[isim]

• Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram

  İnsanlara saygıyı yitirdin mi yandın bittin, on paralık oldun demektir. - Yaşar Kemal

• Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu

Ata Sözleri ve Deyimler

• saygı duymak (veya beslemek)
• saygı göstermek

[sıfat]

• Saygı gören, sayılan, hatırlı, itibarlı, muteber

  Artık saygın biri olmasına ramak kalmıştı. - İhsan Oktay Anar

[isim]

• Yere veya döşeme üzerine serilen örtü

  En iyi yer orasıdır, yaygınızı oraya yayın! - Halide Edip Adıvar

[sıfat]

• Kaygısı olan, endişeli, tasalı

  Kadın kaygılı bir sesle bağırdı. - Halide Edip Adıvar

[isim]

• Gereksiz olarak yüksek sesle bağırıp çağırma

  Cıyak cıyak bir dudu yaygarası, herkesi yerinden sıçrattı. - Sermet Muhtar Alus

[mecaz]

• Şikâyet, sızlanma

  Bizim gazetecilerin bu yaygaraları bence de haklı. - Aka Gündüz

Ata Sözleri ve Deyimler

• yaygara koparmak
• yaygarayı basmak

[sıfat]

• Bayılmış, kendinden geçmiş

• Süzgün

  Az beli bükük ve gözleri biraz baygın bir ihtiyar. - Osman Cemal Kaygılı

• Gönül vermiş

• İnsanı kendinden geçirir gibi olan

  Bahçe kapısına varmadan daha / Baygın kokusu ıhlamurun - Ziya Osman Saba

• Yığılmış, dökülmüş

  Açık eflatun ipek perdeler baygın ve büyük kelebek kanatları hâlinde yere kadar uzanıyordu. - Ömer Seyfettin

[zarf]

• Bayılmış, kendinden geçmiş bir biçimde

  İki tarafına sarhoş sarhoş sallanan sandalda balıkçıyı baygın buldu. - Sait Faik Abasıyanık

Ata Sözleri ve Deyimler

• baygın baygın bakmak
• baygın düşmek

[sıfat]

• Çoğu kimselerce duyulmuş, öğrenilmiş, kullanılmış veya benimsenmiş olan

  İlişkinin düzmeceliğinden yorulunca kapıyı çarpıp çıkanın, başka birine kaptırıldığı sanısı yaygındır. - Tomris Uyar

• Sınırı genişlemiş

  Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir. - Anayasa

• Herhangi bir bölgede çok görülen, bulunan

[isim]

• Kaygan olma durumu