[-i]

• Benzer yanları bulunmak, çağrıştırmak

  Şiirde gazete havadisini andıran bir mısra da bulunabilir. - Asaf Halet Çelebi

[-i]

• Kanmasını sağlamak, inandırmak, ikna etmek

  Beni kendisiyle yalnız bırakmaya ve geceyi beraber geçirmeye kandırmak istiyor. - Etem İzzet Benice

• Aldatmak

  Kızcağızı yaşadığı muhitteki sabıkalılar kandırarak bir şebekeye sokmuş. - Refik Halit Karay

• İçme, yeme isteğini karşılamak

[-e]

[-i]

• İnanmasını sağlamak

  Annem, içerken babama kesinlikle karışılmaması gerektiğine kendini de inandırmıştı beni de. - Elif Şafak

[-e]

[-i]

• Sanmasına sebep olmak, zannettirmek

  Kendisini ona yaklaşmış, onunla baş başa kalmış sandıran tenhalığa sevindi. - Refik Halit Karay

[-i]

• Utanmasına yol açmak, utanacak bir duruma düşürmek, mahcup etmek

  Muallâ Hanım'a o zamana kadar beni çok utandıran bir sual sormakta mahzur görmedim. - Peyami Safa

[-e]

[-i]

• Banmak

• Üzüm salkımlarını, inciri çabuk kuruması ve renginin parlak olması için küllü veya potaslı ılık suya daldırıp çıkarmak

[-i]

[halk ağzında]

• Yanmasına sebep olmak, yakmak

[-e]

[-i]

• Bir kimsenin bir yere veya bir kimseye yaslanmasını sağlamak

• Bir hayvanı yere çöktürmek

[-i]

• Usanmasına yol açmak

  Her gün birbirine benzeyen ölçülü, kavgasız yaşayış, bilmeyerek ikisini de usandırdı. - Memduh Şevket Esendal

[-i]

• Çağırmak veya anmak için bir canlıya, bir yere, bir şeye ad vermek, ad koymak, ad takmak, ad vermek, isimlendirmek, isim koymak, isim takmak, isim vermek, tesmiye etmek

[-i]

• Sulu duruma gelmesini sağlamak

• Su veya başka bir sıvı katıp karıştırarak yoğunluğunu azaltmak

  Yoğurdu sulandırmak. Reçeli sulandırmak. Boyayı sulandırmak.

[mecaz]

• Ciddiyetini, ağırlığını kaybettirmek

[-i]

• Uyanmasına yol açmak

  Sanki yüzyıllık bir uykudan uyanan bekçi, yerinden doğrulup çevresine bakınca kendisini uyandıran kişiyi göremedi. - İhsan Oktay Anar

• Çıra, lamba, soba vb. ışık veren şeyleri yakmak, tutuşturmak

  Köşede kuru odun var, uyandır ocağı. - Aka Gündüz

• Üstü küllenmiş ateşi yeniden canlandırmak

• Herhangi bir sebeple dernekteki üyeliğin dondurulmasından vazgeçerek çalışmalara katılmasına izin vermek

[mecaz]

• Aklını başına toplamasını sağlamak, gözünü açmak

[nesnesiz]

• İmrendirecek bir biçimde övmek

  Ballandırarak anlattığı bu başarıların parlaklığına ben de inanabileyim isterdim. - Orhan Pamuk

[-i]

• Dallanmasına yol açmak

[mecaz]

• Bir işi, bir sorunu büyütüp karışık duruma getirmek

Ata Sözleri ve Deyimler

• dallandırıp budaklandırmak

[-i]

• Kıskanmasına yol açmak

  Onların masum sevinçleri öteki miniminileri de hazin hazin kıskandırmıştı. - Osman Cemal Kaygılı