İçinde Akmak Bulunan Kelimeler
İçinde AKMAK olan 14 kelime bulunuyor. İçerisinde AKMAK geçen kelimeler ve kelime anlamları.
Ayrıca, "Akmak kelimesinin anlamı nedir? Akmak ile biten kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.
12 Harfli Kelimeler
ÇAKMAKLAŞMAK20
11 Harfli Kelimeler
ÇAKMAKÇILIK20, ÇAKMAKLAŞMA19
9 Harfli Kelimeler
ÇAKMAKSIZ18, ÇAKMAKLIK14
8 Harfli Kelimeler
ÇAKMAKÇI16, ÇAKMAKLI13, BIRAKMAK12
6 Harfli Kelimeler
ÇAKMAK10, BAKMAK9, YAKMAK9, KAKMAK7, TAKMAK7
5 Harfli Kelimeler
AKMAK6
AKMAK
-
Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek
Eskiden Sakarya, bu köprünün altından akarmış. - Sait Faik Abasıyanık
- Sıvı maddeler aşağıya yönelmek
- Sıvı bir madde bir yerden çıkmak
-
Bir kap veya bir yer, içindeki veya üstündeki sıvıyı sızdırmak
Dam akıyor.
-
Art arda ve toplu olarak gitmek
Öfkeli insanlar, el ele, omuz omuza Taksim'e doğru akıyorlardı. - Yusuf Ziya Ortaç
-
Kumaş yıpranıp iplikleri erimeye başlamak
Çarşafın kumaşı da yer yer akmış, buruşmuştu. - Refik Halit Karay
- Boya birbirine karışmak
-
Sürüp gitmek
Nedim divanında bir kaside vardır, müjgân üstüne, hicran üstüne, umman üstüne kafiyeleri ve redifleriyle akar. - Yahya Kemal Beyatlı
- Zaman çabuk geçmek
- Karışmak, katılmak
- Çabucak savuşmak, ortadan kaybolmak
Ata Sözleri ve Deyimler
- akacak kan damarda durmaz
- akan sular durmak
- akara kokara bakma, çuvala girene bak
- akarı kokarı olmamak
- akarına bırakmak
- akıp gitmek
- akmasa da damlar
Birleşik Kelimeler: akan yıldız, akarsu, akaryakıt
KAKMAK
- İtmek, vurmak
- Kakma yapmak
-
Vurarak dar bir yere sokmak
Kimi duvarlarına renkli taşlar kaktı. Kimi bahçesine ağaç dikti. - Lâtife Tekin
Birleşik Kelimeler: ağaçkakan, kuyrukkakan
TAKMAK
-
Bir şeyi başka bir yere uygun bir biçimde tutturmak, iliştirmek, geçirmek
Gözlüğünü takıp masaya eğildi. - Refik Halit Karay
-
Düğün vb. törenlerde takı armağan etmek
Geline pırlanta yüzük takmışlar.
-
Ad, lakap koymak
Ona bu adı kim takmıştır, ne zaman takmıştır, bilemiyor. - Haldun Taner
-
Kuşanmak
Kılıç takmak.
-
Kendisiyle birlikte götürmek, yanına almak veya arkasından izletmek
Arabaya hafiye kıyafetinde polis memurları da takıyorlar. - Yusuf Ziya Ortaç
-
Biriyle olumsuz olarak uğraşmak
Matematik öğretmeni ona taktığı için dersten kaldı.
-
Borç bırakmak
Bu eve asilzadelerin biri girip öteki giderdi. Giden kirayı takar, gelen ortalığı kasıp kavururdu. - Peyami Safa
-
Önemsemek, önem vermek, tınmak
Dün koskoca bir mebus kızıyken, bir zamanların Şalvarlı Nuriyesi'ni takar mıyım? - Adalet Ağaoğlu
-
Sınavını başaramamak
Bütün derslerden takarak sınıfta kaldı.
Ata Sözleri ve Deyimler
- takıp takıştırmak
Birleşik Kelimeler: asım takım, bultak
BAKMAK
-
Bakışı bir şey üzerine çevirmek
Zamanla nasıl değişiyor insan / Hangi resmime baksam ben değilim - Cahit Sıtkı Tarancı
- Aramak
-
Bir şeyin yüzü bir yöne doğru olmak
Limana bakan penceresinden deniz görünürdü. - Orhan Veli Kanık
- Bir şeyin gelişmesi veya iyi bir durumda kalması için emek vermek
-
Beslemek, geçindirmek
Üç çocuklu bir aileye bakıyor.
-
Bir iş birinden beklenmek
Evin bütün işleri bana bakıyor.
- Hastayı muayene etmek
- Tedavi etmek için ilgilenmek
-
Yoklamak, incelemek, denemek
Git bak bakalım, evdeler mi? Şu hesaba sen de bak. Yemeğin tadına bakar mısınız?
-
Bir işi yapmak, bir işi yapmakla görevli olmak
Pasaport işine polis bakar.
-
İlgilenmek
Baktılar, ettiler, ilaç, tedavi, faydası olmadı. - Erhan Bener
-
Uğraşmak, meşgul olmak
Çocuğum, sen derslerine bak.
-
Yapılabilmesi bir şeye bağlı bulunmak
Bu iş beş bin liraya bakar.
- Gözetmek, korumak
-
Renklerde benzemek, andırmak
Bu kumaşın rengi yeşile bakıyor.
-
Anlamak, farkına varmak
Bazı akşamlar bakarım Halil savuşur, nereye gittiğini de kimseye söylemez. - Memduh Şevket Esendal
-
Başka bir şeyle ilgilenmeyip elindeki veya önündeki işle uğraşır olmak
Yemeğini yemene bak! Vaktini boş geçirmemeye bak!
Ata Sözleri ve Deyimler
- bak!
- bakalım (veya bakayım)
- bakan göze bağ olmaz
- bakan yemez, kapan yer
- bakar mısınız?
- bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur
- bakarsın
- bak bak!
- bak hele!
- bakılsa
- bakmakla usta olunsa köpekler kasap olurdu
- bakma sen
- baksana! (veya baksanıza!)
- baktıkça alır
- baktın kar havası, eve gel kör olası
Birleşik Kelimeler: günebakan, aynabakar
YAKMAK
- Kına, yakı vb.ni koymak, sürmek
-
Yanmasını sağlamak veya yanmasına yol açmak, tutuşturmak
Kendi sigarası için yaktığı kibriti bana uzattı. - Falih Rıfkı Atay
-
Ateşle yok etmek
Çöpleri yakmak.
-
Işık vermesini sağlamak
Mavi ışıklı ispirto lambalarını yakarlar. - Sait Faik Abasıyanık
-
Isı etkisiyle zarar vermek
Eteği ütülerken yaktı.
-
Keskin, sert ve ısırıcı bir duyum vermek
Biber ağzı yakar.
-
Yanıyormuş gibi bir etki yapmak
Hekime daima şarabın midelerini yaktığından bahsederler. - Falih Rıfkı Atay
-
Kurutmak, zarar vermek
Fırtına ekinleri yakmıştı. - Sait Faik Abasıyanık
-
Çok sıcak olmak
Bugün güneş yakıyor.
-
Karartmak
Güneşte vücudunu yaktı.
-
Çok üşütmek
Soğuk rüzgâr insanın yüzünü yakıyor.
- Tedavi etmek amacıyla doku, damar vb. dağlamak
- Silahla vurmak
-
Yıkıma, zarara yol açmak, büyük bir zarara uğratmak, mahvetmek
Gözü mavi, boyu kısa, kendi muhacir olmasın. Ne olursa olsun makbulüm. Aman bu üçüne dikkat et. Beni yakma. - Ömer Seyfettin
- Güçlü sevgi uyandırmak
-
Zamanında kullanılmadığından hükmünü yitirmek
Biletini ve tatilini yaktı.
Ata Sözleri ve Deyimler
- yakıp yıkmak
Birleşik Kelimeler: yakan top, yakar top
- Türkü, ağıt vb. düzenlemek, bestelemek
ÇAKMAK
-
Taşa vurulup kıvılcım çıkarılan çelik parçası
Nasıl oldu bilmem, eğilip yakarken çakaralmaz çakmak kıvılcım çıkardı. - Burhan Felek
- Çelik, taş, cam, plastik vb. maddeden yapılmış gaz veya benzinle dolu tutuşturma aleti
- Tabanca veya tüfeklerde bulunan tetik düzeni
Ata Sözleri ve Deyimler
- çakmak çakmak
Birleşik Kelimeler: çakmak taşı
- Kuruduğunda kalın kabuk bağlayan kabarcıklarla beliren ve genellikle yüzde çıkan bir deri hastalığı
-
Vurarak sokup yerleştirmek
Çiviyi tahtaya çakmak.
-
Çivi ile tutturmak
İsa'nın ruhu eğer bugün içinden çıkmış olduğu yere inerek bu sahneyi görseydi, kim bilir patriklerini hangi oduna çakardı. - Falih Rıfkı Atay
-
Kazık çakıp hayvan bağlamak
Atı çayıra çakmak.
- Bir şeyi başka bir şeye sürtmek, vurmak veya çarpmak
- Parıldamak, ışık vermek
-
Saplamak
Bir tanesi altısına yeterken, ben altı kurşunu bir tanesine çakıverdim. - Aka Gündüz
-
Sezinlemek, anlamak, farkına varmak
Vallahi çaktı mı çakmadı mı anlayamadım. Parasını aldı, tüydü. - Sait Faik Abasıyanık
- İçki içmek
-
Anlamak, bilmek
Ay, bu kadın İngilizceden de çakıyor mu? - Nezihe Araz
- Vurmak
- Sınavda başarısız olmak
-
Kabul etmeyeceği bir şeyi kurnazlıkla kabul etmesini sağlamak
Kalp parayı birisine çakmak.
Birleşik Kelimeler: çakaralmaz, çakmak çakmak
BIRAKMAK
- Elde bulunan bir şeyi tutmaz olmak
-
Koymak
Mermer masaya bir yirmi beşlik bıraktı. - Tarık Buğra
-
Bir işi başka bir zamana ertelemek
Gezmeyi haftaya bıraktık.
-
Unutmak
Acaba eldivenlerimi nerede bıraktım?
- Bulunduğu yeri veya durumu değiştirmemek
-
Saklamak, artırmak
Paranın bir kısmını bırakırsan rahat edersin.
-
Bir işin sorumluluğunu, yükümlülüğünü başkasına vermek, görevlendirmek
Cemal Paşa'da anlamadığı işi ehline bırakmak meziyeti vardı. - Falih Rıfkı Atay
-
Engel olmamak
Bırak, burasını benim defterimden okuyayım. - Ömer Seyfettin
-
Sarkıtmak
Saçlarını omzuna bırakmış.
-
Ölen, ayrılan birinden iş, kişi, nesne vb. şeyler kalmak
Hayata gözlerini kaparken ardında yedi yaşında bir oğul, on iki yaşında bir kız bırakıyordu. - Cahit Uçuk
-
Bir alışkanlıktan veya bir işten vazgeçmek
Gerçekten sigarayı bıraktı, bıraktı ama huzuru da sükûnu da kalmadı. - Halide Edip Adıvar
-
Uğraşmaz olmak, artık uğraşmamak
Bu yazarın bir de Fransızca kitabını almıştım ama sıkılmış bırakıvermiştim. - Refik Halit Karay
- Bıyık veya sakal uzatmak
-
Özgürlük vermek, hürriyetine kavuşmasını sağlamak
Bıraksam acaba beyaz bir çift güvercin gibi uçarlar mı? - Refik Halit Karay
-
Boşamak
Bıraktıkları zevcelerini yine canları isterse tekrar alabilirler. - Ömer Seyfettin
- Kötü bir durumda terk etmek
-
Ayrılmak, terk etmek
Mahalle arasındaki küçük dükkânını bırakarak karısını, şehrin başka bir tarafında bir eve yerleştirdi. - Peyami Safa
-
Sınıf geçirmemek, döndürmek
Öğretmen üç tembel çocuğu bıraktı.
-
Bir pazarlıkta, belli bir fiyata vermeyi kabul etmek
Başkalarına on ikiye veriyoruz ama sana onar kuruştan bırakayım. - Memduh Şevket Esendal
-
Bakılmak, korunmak için vermek
Eşyamı size bırakacağım.
-
Yanına almamak, yanında götürmemek
Telgrafhanede bir zabit bırakarak işinin başına gitmesini rica ettim. - Atatürk
-
Sahiplik hakkını başkasına vermek
Bizim komşu bütün malını Kızılay'a bırakmış.
- Yapışık olan bir şey yapışıklıktan kurtulmak
-
Bulunduğu veya dokunduğu yerde bir şey oluşturmak, meydana getirmek
İz bırakmak. Leke bırakmak.
Ata Sözleri ve Deyimler
- bırak Allah'ını seversen
- bırak ki
- bıraktığı (veya bağladığı) yerde (veya çayırda) otlamak
ÇAKMAKLI
- Çakmak taşı ve zemberekle ateş alan bir tüfek türü
ÇAKMAKLIK
- İçine çakmak konulan koruyucu malzeme
-
Çakmakta kullanılacak olan
Çakmaklık benzin.
ÇAKMAKÇI
- Çakmak yapan veya satan kimse
- Tüfek ve tabanca çakmaklarını yapan ve onaran kimse
ÇAKMAKSIZ
- Çakmağı olmayan
- Eski, kullanılmaz tabanca veya tüfek
- Kibrit
ÇAKMAKLAŞMA
- Çakmaklaşmak durumu
ÇAKMAKLAŞMAK
- Göz çakmak çakmak olmak, kızarmak ve iyice açılmak
ÇAKMAKÇILIK
- Çakmakçının yaptığı iş