[isim]

[hukuk]

• Aklanmak işi

[nesnesiz]

• Ak olmak, temizlenmek

  Bu çamaşır ne aklanır ne paklanır.

[hukuk]

• Hakkında dava açılan sanık, yargılama sonunda suçsuz bulunmak, temize çıkmak, beraat etmek

  Yasak oyunum bu rejimde aklandı, Ulvi Uraz onu ramp ışığına çıkardı. - Haldun Taner

[hukuk]

• Kooperatif, şirket, dernek vb. kuruluşların faaliyetleri ve harcamaları genel kurulca uygun bulunmak

[isim]

• Araklanmak işi

[isim]

• Saklanmak işi

[nesnesiz]

• Kendini saklamak, gizlenmek

  O âdeta kaçıp saklanacak bir yer arıyormuş gibi sıkıntıdaydı. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

[-den]

• Saklama işi yapılmak

  Şarap mahzende saklanır, aşkın kalbimde yıllanıyor. - Şarkı

• Niteliğini yitirmemesi için korumak

  Kadife gibi ince ve yumuşak olan bu arakiyeler de çok iyi saklanmıştır. - Asaf Halet Çelebi

[isim]

• Ayaklanmak işi

• Başkaldırı

  Ayaklanmanın elebaşısını yatağa atarsın, her şey kendiliğinden çözümleniverir. - Nazım Hikmet

[isim]

• Nişanlanma

[nesnesiz]

• Tartaklama işine maruz kalmak, hırpalanmak

  Didişip durmak, onun tarafından küçümsenip tartaklanmak derdinden de kurtulmuştur. - Tarık Buğra

[isim]

• Ardaklanmak durumu

[nesnesiz]

• Çocuk yürümeye başlamak

• Hasta iyileşip yürüyebilir duruma gelmek

• Ayağa kalkıp gitmeye davranmak

  Oysa bir türlü yerleşemediğim gibi sanki her an yeniden ayaklanacakmış gibi yaşıyorum. - Elif Şafak

[mecaz]

• Toplu bir biçimde zor ve şiddet kullanarak devlet güçlerine karşı gelmek, başkaldırmak, isyan etmek

[mecaz]

• Uyanmak, uyanıp kalkmak

  Sazlı köyü ayaklandığı zaman gökyüzü daha esmerdi ve ayaz insanın yüzünü ısırıyordu. - Tarık Buğra

[isim]

• Odaklanmak işi, fokuslanma

[isim]

• Paklanmak işi

[nesnesiz]

• Tırnaklama işine konu olmak

[-e]

• Odaklama işine konu olmak, fokuslanmak

[mecaz]

• Belli bir noktada, yerde veya olguda toplanmak, odaklaşmak

  Bütün sporseverler olimpiyat oyunlarına odaklandı.

[isim]

• Yasaklanmak işi