[-den]

• Artmak, geriye kalmak, fazla bulunmak

  Artakalan para ile çocuk pek güç geçiniyordu. - Halit Fahri Ozansoy

[isim]

• Alakalanmak işi, ilgilenme

[nesnesiz]

• Kakalama işine konu olmak

[nesnesiz]

• Kaka ile kirlenmek

[nesnesiz]

• Bir şey veya durum karşısında şaşırmak

  Baktılar ve ani bir komutla dondurulmuşçasına öylece kalakaldılar. - Elif Şafak

• Güç durumda kalmak

  Arka tekerler alıp başını geçti gitti. Kırk yolcu yolun ortasında kalakaldık. - Bedri Rahmi Eyuboğlu

[zarf]

[eskimiş]

• Riyakârca

[-i]

[müzik]

• Bas notalarının üstüne akortlarını belirten rakam koymak

[isim]

• Sakatlanmak işi

[-i]

• Sakat bir duruma getirmek, sakat etmek

[mecaz]

• Bozmak

[isim]

• Sakallanmak işi

[isim]

[bitki bilimi]

• Birleşikgillerden, kökleri sebze olarak kullanılan otsu bir bitki (Tragopogon porrifolius)

[-e]

[nesnesiz]

• Şaşkınlığa uğrayıp ne yapacağını bilmez durumda kalmak

  Bakakalırım giden geminin ardından / Atamam kendimi denize, dünya güzel / Serde erkeklik var, ağlayamam - Orhan Veli Kanık

[isim]

• Makaslanmak işi

[-i]

• Makasla kesmek

• Yazı, film vb.ni sansür amaçlı kısaltmak, kesmek

• Makas almak

[isim]

• İkiyüzlülük

  Riyakârlık, aşağılığın son haddidir. - Sait Faik Abasıyanık

[isim]

• Sakallı olma durumu