[isim]

• Geçmeye engel olacak biçimde uzunlamasına kazılmış derin çukur

  Bir hendekten çıkıp öbürüne giriyor, bir çukurdan kurtulup bir başkasına dalıyordu. - Orhan Veli Kanık

[isim]

• Sakarya iline bağlı ilçelerden biri

[isim]

[eskimiş]

• Geometri

[sıfat]

[eskimiş]

• Geometrik

[isim]

[spor]

• El topu

[zarf]

• Az önce, daha şimdi, yeni

  Memleketten henüz dönmüş, avlunun duvar dibinden yine mutfağa doğru yürüyordum. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

• Daha, hâlâ

  Henüz, yüreğimin bir yanı da söylenememiş, dışa atılamamış acılıklarla dolu. - Adalet Ağaoğlu

[isim]

[eskimiş]

• Zaman, vakit

  Hele Balkan Harbi hengâmında alnından yaralanışı, öldü sanılıp unutuluşu ... - Haldun Taner

[isim]

• Patırtı, gürültü, kavga

  O hengâmede, kucaktan kucağa dolaştırılan ufaklık, akıl defterine bir gözlem daha düşmüştü. - Elif Şafak

[isim]

[spor]

• Hentbol oynayan kimse

[isim]

• Hentbolcunun yaptığı iş