HAFİFTEN Harflerini İçeren 4 Harfli Kelimeler

HAFİFTEN harflerini içeren 4 harfli 25 kelime bulunuyor. 4 harfli HAFİFTEN kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

AFİF16, HAFİ14, ANİF10, AFET10, FANİ10, FENT10, FENA10, İTFA10, İFNA10, İFTA10, NAFİ10, NAİF10, NEFT10, ATEH8, AHİT8, HAİN8, HANE8, HANİ8, İNHA8, TEHİ8, İNAT4, İANE4, NİTE4, TANE4, TEİN4

İNAT (Kelime Kökeni: Arapça ʿinād)

[isim]

  • Bir konuda direnme, ayak direme, diretme, direnim

    Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından biri ve ilkidir. - Tarık Buğra

  • Birine karşı çıkma, karşı düşünce ileri sürme

    İddia kızışmış, âdeta inat hâlini almıştı. - Ömer Seyfettin

[sıfat]

[halk ağzında]

  • İnatçı

Ata Sözleri ve Deyimler

  • inadım inat olmak
  • inadı tutmak
  • inat etmek

Birleşik Kelimeler: eşek inadı, gâvur inadı, katır inadı, keçi inadı

İANE (Kelime Kökeni: Arapça iʿāne)

[isim]

[eskimiş]

  • Yardım

    Sen birkaç kuruş iane verirsen belki bir şey olur. - Memduh Şevket Esendal

NİTE

[zarf]

[eskimiş]

  • Nasıl, niçin

TANE (Kelime Kökeni: Farsça dāne)

[isim]

  • Herhangi bir sayıda olan şey, adet
  • Bazı bitkilerin tohumu

    İşçiler buğdayı savurmakta ve taneyi samandan ayırmaktadır. - Necip Fazıl Kısakürek

[bitki bilimi]

  • Çekirdekli küçük meyve

    Üzüm tanesi. Nar tanesi.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • tane bağlamak

Birleşik Kelimeler: tane tane, bir tane, buğdaysı tane

TEİN (Kelime Kökeni: Fransızca théine)

[isim]

  • Çayda bulunan ve kafein niteliğinde olan etkili madde

ATEH (Kelime Kökeni: Arapça ʿateh)

[isim]

[eskimiş]

[tıp]

  • Bunama

    Akdeniz kıyılarında yaşayanlar, uzun süren bu hayati medeniyetten sonra ateh devrine girdiler. - Yahya Kemal Beyatlı

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ateh getirmek

AHİT (Kelime Kökeni: Arapça ʿahd)

[isim]

  • Kendi kendine söz vererek bir işi üzerine alma, ant

    Ahdim olsun, bu işi yapacağım.

  • Antlaşma

[eskimiş]

  • Devir, zaman

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ahde vefa
  • ahde vefa etmek

Birleşik Kelimeler: ahitname, ahdetmek, Ahd-i Atik, Ahd-i Cedit

HAİN (Kelime Kökeni: Arapça ḫāʾin)

[sıfat]

  • Hıyanet eden (kimse)

    Bu anlayışsızlığa ve bu vatan hainlerine vahvahlanır, acır gibiydiler. - Tarık Buğra

  • Zarar vermekten, üzmekten veya kötülük yapmaktan hoşlanan (kimse)

    Siz galip olduğunuz için cesur ve hain görünüyorsunuz. - Aka Gündüz

  • Kötü niyeti olan

[ünlem]

  • Sitemli bir seslenme sözü

    Hain! Biz seninle böyle mi konuşmuştuk?

Birleşik Kelimeler: vatan haini

HANE (Kelime Kökeni: Farsça ḫāne)

[isim]

  • Ev, konut
  • Ev halkı

    Oğlan iyiydi; becerikli, yumuşak huyluydu ama hanesi kalabalıktı. - Necati Cumalı

  • Bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri, bölük, göz

    Dama tahtasında altmış dört hane vardır.

[matematik]

  • Basamak

[müzik]

  • Klasik Türk müziğinde, peşrev vb. saz parçalarının bölümlerinden her biri
  • Birleşik kelimelerde `bina, yapı, yer, makam` anlamlarıyla ikinci kelime olarak yer alan bir söz

    Balıkhane, yazıhane.

Birleşik Kelimeler: abdesthane, ameliyathane, aşhane, balhane, balıkhane, baruthane, basmahane, batakhane, bekârhane, bendehane, berhane, besihane, bıçkıhane, birahane, bitirimhane, boyahane, bozahane, böcekhane, bulaşıkhane, buzhane, cambazhane, cephane, çalgıhane, çamaşırhane, çayhane, çekiçhane, çelikhane, çiftehane, çilehane, darphane, defterhane, dershane, devlethane, dikimhane, divanhane, Divanhane, doğumhane, dokumahane, dökümhane, fakirhane, ferhane, fetvahane, fişekhane, fotoğrafhane, gasilhane, gazhane, gusülhane, güderihane, haddehane, hahamhane, halvethane, hapishane, haşhaşhane, hayalhane, helvahane, humbarahane, ıslahhane, ibadethane, idarehane, imalathane, imarethane, inekhane, ipekhane, iplikhane, kademhane, kahvehane, kalavrahane, kalayhane, kalhane, kasaphane, kayıkhane, kaynakhane, kerhane, kesimhane, keşişhane, kılıçhane, kıraathane, kiremithane, kirişhane, klişehane, konsoloshane, kuluçkahane, kumarhane, kumbarahane, kuşhane, kütüphane, mahpushane, mantarhane, mapushane, marangozhane, mehterhane, memişhane, Mevlevihane, meyhane, misafirhane, miskinhane, muayenehane, mumhane, muvakkithane, mücellithane, mühendishane, mürettiphane, nakkarhane, nekahethane, nezarethane, patrikhane, peynirhane, piskoposhane, rasathane, saadethane, sabunhane, salhane, saraçhane, sebilhane, sefarethane, semahane, sırmakeşhane, silahhane, süthane, şaphane, Şaphane, şaraphane, şifahane, şişhane, tabakhane, tahaffuzhane, talimhane, tamirhane, tasfiyehane, tavhane, telgrafhane, tembelhane, teneffüshane, tephirhane, terkiphane, terzihane, teşrihhane, tevkifhane, tımarhane, ticarethane, tophane, tüfekhane, umumhane, vaftizhane, yağhane, yatakhane, yazıhane, yemekhane, yetimhane, yoğurthane, mülahazat hanesi

HANİ

[zarf]

  • `Nerede, ne oldu, nerede kaldı` anlamlarında kullanılan bir söz

    Çoban kaval çaldı sordu bülbüle / Sürülerim hani, ovam nerede? - Ziya Gökalp

  • Karşıdakinin daha önceden bildiği bir şey kendisine hatırlatılmak istenildiğinde kullanılan bir söz

    Kitap doğrusu görülecek nesneydi hani. - Nazım Hikmet

  • Verilen sözü hatırlatan sözün başına getirildiğinde sitem anlatan bir söz

    Hani uykun vardı? - Orhan Kemal

  • Bazen `bari` anlamında kullanılan bir söz

    Hani benim kim olduğumu bilmese.

  • `Doğrusunu söylemek gerekirse, kaldı ki, üstelik` anlamlarında kullanılan bir söz

    Benim sormam hani yârenlik olsun, anlarsınız ya! - Memduh Şevket Esendal

Ata Sözleri ve Deyimler

  • hanidir
  • hani ya
  • hani yok mu

[isim]

[hayvan bilimi]

  • Hanigillerden, Akdeniz'de yaşayan, alaca kırmızı renkli, beyaz etli, orta büyüklükte bir balık (Serranus cabrilla)

Birleşik Kelimeler: sarıhani, yazılı hani, kaya hanisi

[isim]

  • Diyarbakır iline bağlı ilçelerden biri

İNHA (Kelime Kökeni: Arapça inhāʾ)

[isim]

[eskimiş]

  • Resmî bir göreve atama veya bir üst aşama için yazılan yazı

    Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağlı resmî ve özel herhangi bir işle görevlendirilemez. - Anayasa

Ata Sözleri ve Deyimler

  • inha etmek

TEHİ (Kelime Kökeni: Farsça tehī)

[sıfat]

[eskimiş]

  • Boş

    Vallahi rüyasını görmüştüm, geçen gece, tenha, tehi bir yoldaymışız. - Haldun Taner

ANİF (Kelime Kökeni: Arapça ʿanīf)

[sıfat]

[eskimiş]

  • Sert, kaba

    Bu haşin, anut, katil mazinin anif tahakkümü yalnız Türklere, yalnız Türkiye'ye mahsus değildi. - Ömer Seyfettin

[zarf]

  • Sert, kaba bir biçimde

    Lakin babam şiddetli ve anif hareket ediyordu. - Yahya Kemal Beyatlı

AFET (Kelime Kökeni: Arapça āfet)

[isim]

  • Çeşitli doğa olaylarının sebep olduğu yıkım

    O yıl su baskınları bir afet gibiydi.

  • Kıran

[sıfat]

[mecaz]

  • Çok kötü

    Şöhret gibi servetin de afet olduğunu yeni anlıyordum. - Reşat Nuri Güntekin

[mecaz]

  • Güzelliği ile insanı şaşkına çeviren, aklını başından alan kadın

    Gül yüzlü bir afetti ki her busesi lale. - Yahya Kemal Beyatlı

[tıp]

  • Hastalıkların dokularda yaptığı bozukluk

Birleşik Kelimeler: afet istasyonu, doğal afet, tabii afet

FÂNİ (Kelime Kökeni: Arapça fānī)

[sıfat]

  • Ölümlü, gelip geçici, kalımsız

    Her fâni güneşten, çimden nasibini alıyor. - Yusuf Ziya Ortaç

[isim]

  • İnsanoğlu

Birleşik Kelimeler: fâni dünya

[isim]

[fizik]

  • İnsan gözünün algıladığı ışık şiddeti