[isim]

• Bir toplum içinde var olan ve uyulması gereken saygı ve incelik davranışları, terbiye

  İçinde yaşadığımız aynı çevre, aynı görgü, beni tamamıyla onlara benzetmiyor. - Osman Cemal Kaygılı

• Bir kimsenin, yaşayarak ve deneyerek elde ettiği birikim, deneyim

  Bu sanatçıların çoğunun başarısında dış ülkelerde edindikleri sahne görgü ve kültürü etken olmuştur. - Metin And

• Görmüş olma durumu

  Görgü tanığı.

[sıfat]

• Görgüsü olan

  Bildiğini iyi bilen, görgülü, kendine güveni tam olan bir erkekti. - Necati Cumalı

Ata Sözleri ve Deyimler

• görgülü kuşlar gördüğünü işler, görmedik kuşlar ne görsün ki ne işler?

[isim]

• Görgülenmek durumu

[nesnesiz]

• Görgülü duruma gelmek

[zarf]

• Görgülü bir biçimde

[sıfat]

• Görgüsü olmayan

  Mağazalar, görgüsüz yeni zenginlerin zevklerine uygun yemek odası takımları ile doldurmuşlardır vitrinlerini. - Necati Cumalı

[isim]

[felsefe]

• Deneycilik

[isim]

• Görgüsüz olma durumu

• Görgüsüzce davranış

  Kitabı bir süs kabul etmek, kültür görgüsüzlüğünün en somut örneğini oluşturur. - Tarık Dursun K.

[sıfat]

• Görgüsüz bir biçimde olan

  Bundan ötürü de hâllerinde görgüsüzce bir çalım, budalaca bir durum sezilir. - Haldun Taner

[zarf]

• (gözgüsü'zce) Görgüsüz bir biçimde