[sıfat]

• Gerilmiş durumda olan

  Her hadisenin rüzgârı onun gergin sinirlerini derin derin sarsmıştır. - İbrahim Alâeddin Gövsa

• Buruşuğu, kırışığı olmayan (cilt)

  Siyah jarse elbisesi içinde, hâlâ diri, gergin vücuduyla güzel ve ihtişamlıydı. - Peyami Safa

[mecaz]

• Bozulacak duruma gelmiş olan (ilişki)

  Arkadaşımın kocasıyla arası gergin.

[mecaz]

• Huzursuz, sinirli

[isim]

• Gergin olma durumu

  Sinirlerimin gerginliği, nefesimin tıkanması hâlâ savulmadı. - Sermet Muhtar Alus

Ata Sözleri ve Deyimler

• gerginlik yaratmak

[sıfat]

• Biraz gergin

[isim]

• Gerginleşmek işi

[nesnesiz]

• Gergin duruma gelmek

  O gerginleştikçe ben daha anlayışlı görünmeye çalışıyordum. - Ahmet Ümit

[isim]

• Gerginleştirmek işi

[-i]

• Gergin duruma getirmek

  Seçim, havayı büsbütün elektriklendirmiş, sinirleri iyice gerginleştirmişti. - Tarık Buğra