FEVKALADELİK Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler

FEVKALADELİK harflerini içeren 5 harfli 47 kelime bulunuyor. 5 harfli FEVKALADELİK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

EVKAF17, KAVAF17, VAKFE17, DİVAL13, EFDAL13, FEDAİ13, İFADE13, VEDİA13, AVLAK11, AFAKİ11, ALEVİ11, EVLİK11, EVLEK11, EFLAK11, FELEK11, İLAVE11, KALFA11, KAVAL11, KEVEL11, KAVAK11, KAVİL11, KEFAL11, KEFEK11, KEFİL11, VİLLA11, VEKİL11, ADALE7, AKİDE7, DELİL7, DELİK7, DALAK7, DAKİK7, DİLEK7, DİKEL7, DAKKA7, İDEAL7, KAİDE7, LADİK7, ALKİL5, ELLİK5, İLKEL5, KİKLA5, KALAK5, KELİK5, KELLE5, KELLİ5, KELEK5

ALKİL (Kelime Kökeni: Fransızca alkyle)

[isim]

[kimya]

  • Alkol kökü

ELLİK

[isim]

[halk ağzında]

  • Eldiven
  • Ekin biçerken sol elin parmaklarına geçirilen, eldiven biçiminde, tahtadan yapılan bir araç

[denizcilik]

  • Yelken dikenlerin kullandığı, madenî yüksüğü olan meşin eldiven

İLKEL

[sıfat]

  • İlk durumunda kalmış olan, gelişmesinin başında bulunan, iptidai, primitif

    Tiyatro yönetimi ve sahne düzeni her bakımdan ilkel, çağın koşullarına uygun olarak bozuktu. - Metin And

  • Sanatta yalın bir nitelik gösteren, yapmacıksız olan, primitif
  • Basit, karmaşık olmayan

    Gayet ilkel bir dokuma tezgâhında harıl harıl çalışan iki işçi gördüm. - Fikret Otyam

[isim]

  • Özellikle XIV-XV. yüzyıllarda İtalyan ressamlarına, Orta Çağ sonlarında Avrupa ressamlarına verilen ad

[mecaz]

  • Eğitimsiz, kültürsüz, görgüsüz

[felsefe]

  • Zaman bakımından en eski olan, iptidai, primitif

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ilkel kalmak

Birleşik Kelimeler: ilkel memeliler, ilkel toplum

KİKLA

[isim]

[hayvan bilimi]

  • Lapinagillerden, güzel renkli, 50 santimetre uzunluğunda bir balık (Labrus berggylta)

KALAK

[isim]

[halk ağzında]

  • Burun, burun ucu
  • Gelin tacı
  • Tezek yığını

KELİK

[isim]

[halk ağzında]

  • Eski ayakkabı

KELLE (Kelime Kökeni: Farsça kelle)

[isim]

  • Koyun, kuzu ve keçinin pişirilmiş başı
  • Ekinlerde başak
  • Külçe biçimindeki şeker

    Şekerin kellesi yetmiş üç kuruştan satılıyor. - Attila İlhan

[teklifsiz konuşmada]

  • Baş, kafa

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kelle götürmek
  • kelle koltukta gezmek
  • kelle koparmak
  • kelle koşturmak
  • kelle kulak yerinde
  • kelle sağ olsun da külah bulunur
  • kellesinden olmak
  • kellesini koltuğuna almak
  • kellesini uçurmak
  • kellesini vurdurmak
  • kelleyi koltuğun altına almak
  • kelleyi vermek

KELLİ

[edat]

[halk ağzında]

  • `Sonra` edatı gibi, çıkma durumundaki sözlerin ardı sıra geldiğinde birbirine bağladığı iki yargıdan birincisini zorlayıcı bir sebep olarak gösteren bir söz

    Sen meram ettikten kelli, tekeden süt çıkarırım, ağam! diyordu. - Halikarnas Balıkçısı

KELEK

[isim]

[bitki bilimi]

  • Olgunlaşmamış, ham kavun
  • Irmaklarda işleyen ve şişirilmiş tulumlar üzerine kurulan bir tür sal

[sıfat]

  • Yer yer çıplaklığı veya boşluğu olan

    Kelek mısır.

[sıfat]

  • Kılsız

    Kelek tulum.

[sıfat]

[argo]

  • Aptal

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kelek atmak
  • kelek yapmak

ADALE (Kelime Kökeni: Arapça ʿaḍale)

[isim]

[anatomi]

  • Kas

AKİDE (Kelime Kökeni: Arapça ʿaḳīde)

[isim]

[din bilgisi]

  • İnanç

    Ahmet Bey, dedi, kim olduğunuzu, akidenizi, kasabada, köylerde ne gibi faaliyet gösterdiğinizi biliyorum. - Nazım Hikmet

Ata Sözleri ve Deyimler

  • akideyi bozmak (veya akidesi bozulmak)

Birleşik Kelimeler: akidesi bozuk

[isim]

  • Şekerin kaynatılarak katılaşması yolu ile yapılan, renkli ve kokulu, ağızda güç eriyen şeker, akide şekeri

    Ağızları ve elleri yaladıkları akideden kıpkırmızı bir hâlde geçiyorlardı. - Yahya Kemal Beyatlı

Birleşik Kelimeler: akide şekeri

DELİL (Kelime Kökeni: Arapça delīl)

[isim]

  • İnsanı aradığı gerçeğe ulaştırabilecek iz, emare

    Milletlerin hürriyet için yaptıkları fedakârlıklardan canlı deliller gösteriyordu. - Peyami Safa

[hukuk]

[mantık]

  • Kanıt

    Elde hiçbir delil olmadığı için serbest bırakıldı. - Sait Faik Abasıyanık

[eskimiş]

  • (deli:li) Kılavuz, rehber

DELİK

[isim]

  • Dar, küçük açıklık

    Anahtar deliği karanlıktı, içeriden belli belirsiz sesler geliyordu. - Yusuf Atılgan

  • Dar, küçük çukur

    Küçük çocuk, kulübenin kenarına yığılmış taşlardan yukarıda bir deliğe sıkışmıştı. - Sait Faik Abasıyanık

  • Küçük hayvan yuvası

    Fare deliği.

[sıfat]

  • Delinmiş olan

    Hangi evden istedilerse gittim, dama çıktım, akan delik kiremidi buldum, yerine sağlam kiremit koydum. - Hamdullah Suphi Tanrıöver

[argo]

  • Cezaevi

Ata Sözleri ve Deyimler

  • deliğe tıkmak
  • delik büyük, yama küçük
  • delik eğirmek

Birleşik Kelimeler: delik deşik, cebi delik, kara delik, kubbeli delik, kulağı delik, noktalı delik, yüreği delik, budak deliği, burun deliği, fare deliği, gözetleme deliği, hava deliği, iğne deliği

DALAK

[isim]

[anatomi]

  • Midenin arkasında, diyaframın altında, sol böbreğin üstünde, yassı, uzunca, akyuvar üreten ve yıpranmış alyuvarları toplayan, damarlı, gevşek bir dokudan oluşmuş organ

[hayvan bilimi]

  • Omurgalı hayvanlarda lenf bezine benzeyen ve kan damarları çok olan bir organ

[halk ağzında]

  • Tekerlek biçimindeki kaşar peyniri

[halk ağzında]

  • Bal peteği

Ata Sözleri ve Deyimler

  • dalak kestirmek

Birleşik Kelimeler: dalak otu, dağ dalak otu, tüylü dalak otu, arı dalağı

DAKİK (Kelime Kökeni: Arapça daḳīḳ)

[sıfat]

  • Düzenli işleyen, aksamayan

[mecaz]

  • Zamanı kullanmada çok dikkatli olan, her şeyi zamanında yapmaya özen gösteren