[isim]

• Keselemek işi

[isim]

• Sekilemek işi, teraslama

[-i]

• Toprak, kül gibi toz durumunda bulunan şeyleri hafifçe kazıp karıştırmak

  Eşeledik külleri, kıvılcımlar parladı. - Cahit Uçuk

• Dağıtıp karıştırmak

  Canan'ın odasında, ayaklarıyla yorganı eşeleyip karyolayı sarsarak hıçkırırken buldu. - Peyami Safa

[mecaz]

• Bir işin, sorunun aslını anlamaya çalışmak, kurcalamak

  Bunu burada eşeleyip kimseyi üzmek istemeyiz. - Haldun Taner

[sıfat]

• Eklemi olmayan

[nesnesiz]

• Bir şey, bir durum anlaşılmak, hissedilmek

  Uzaktan benizlerinin uçukluğu, kuvvetsizlikleri tamamıyla seziliyor, bıkkınlıkları, füturları anlaşılıyordu. - Ahmet Hikmet Müftüoğlu

[isim]

• Dizelemek işi

[-i]

[halk ağzında]

• Dize kadar batmak

• Dizini kullanarak bastırmak

[isim]

• Dikleşmek işi veya durumu

[-i]

• Bir şeyin bir parçasını ısırmak veya koparmak

  Bu elmayı kim dişledi?

• Çiğnemek

  Ağızlarına attıkları üzüm tanelerini dişleyip ilk yudumları içtikten sonra birbirlerine baktılar. - Tarık Buğra

[isim]

• Deşelemek işi

[nesnesiz]

• Deşme işi yapılmak

  Çıban deşildi.

[-i]

• Büyük veya küçük abdestini etmek, kirletmek

  Kedi halıya pislemiş.

• Pisletmek

[-i]

• Sepilemek işi, tabaklama

[isim]

• Sepelemek işi

[isim]

• Zedelemek işi