[isim]

• Akabilmek işi

[isim]

• Alabilmek işi

[isim]

• Bir sıvıyı damla damla akıtmak için bir ucuna kauçuktan yapılmış başlık geçirilmiş, öbür ucu sivri, cam veya plastikten araç

• Bir yapıda çörtenleri ve dam oluklarını taşıyan yan duvar

• Bulaşık teknesinin yanına konulan ve yıkanmış kap kacağın sularını tekneye akıtan oluklu bölüm

[isim]

• Eskiden yapılarda lamba koyacak veya takılacak yer

[sıfat]

• Lambanın alabileceği kadar

  Bir lambalık gaz yağı.

[halk ağzında]

[-de]

• Bir yerde uzun süre kalmak

  Gittiğin yerde yıllarsın, vaktinde dönmezsin.

[isim]

• Abdal olma durumu

[isim]

• Albay olma durumu, miralaylık

  Albaylığa yükselmek.

• Albayın rütbesi

• Albayın görevi

[isim]

• Badem ağaçları çok olan yer, badem bahçesi

[isim]

• Kıyılamak işi

[isim]

• Aşabilmek işi

[sıfat]

• Akışma özelliği olan

[isim]

• Alışılmak işi

[nesnesiz]

• Baygın duruma girmek, uyur gibi olmak, kendinden geçmek, kendini kaybetmek

  Anasının bayıldığını gören çocuk avaz avaz ağlamaya başlamıştı. - Ayşe Kulin

[-e]

[mecaz]

• Çok hoşlanmak, çok sevmek

  Tüm güzel ve yüce şeylere bayılırım. Doğuştan duygusalımdır ben. - Nazım Hikmet

[-den]

• Sıcak, açlık, susuzluk, yorgunluk vb. etkenlerle dayanma gücünü yitirmek

  Uzakta görülen manzaralar insana sıcaktan bunalmış ve bayılmış hissini verir. - Abdülhak Şinasi Hisar

[-i]

[argo]

• Vermek, ödemek

  Palas pandıras evden fırlayıp bir de üstüne o kadar taksi parası bayıldığına bin pişmandı. - Elif Şafak

[nesnesiz]

[halk ağzında]

• Işıldamak, parlamak

[isim]

[sinema]

[televizyon]

• Çevirim sırasında, aydınlatılmış olan konunun görüntüsünün duyar kat üzerine belirli bir süre düşerek etkilemesi