[isim]

• Durmak işi

  Bu rakkasın durmasına hiçbirimiz alışık değilizdir bu evde, o hep aynı ahenkle sallanmalı. - Ahmet Muhip Dranas

[isim]

• Kudurmak işi

[isim]

• Ondurmak işi

[isim]

• Oldurmak işi veya durumu

[isim]

• Umdurmak işi

[isim]

• Soldurmak işi

[isim]

• Sundurmak işi

• Yağmurdan, güneşten korunmak için yapılan ve arkası bir duvara verilen çatı

  Odalarımıza gitmek üzere sundurmadan sofaya geçmeye hazırlandığımız sırada bir haberle karşılaştık. - Reşat Nuri Güntekin

[halk ağzında]

• Üstü kapalı balkon, evlerin önündeki taşlık

  Hanın sundurmasına çıktığım zaman yemiş dolu tabaklar dizilmiş masa hazırdı. - Refik Halit Karay

[isim]

• Sordurmak işi

[isim]

• Oydurmak işi

[isim]

• Uydurmak işi

• Şişirme haber

[sıfat]

• Gerçek dışı, uydurulmuş olan, yalan, sahte, asılsız, düzme

  Atatürk'ün Osmanlıcayı Türkçeleştirmek hususundaki güzel arzusunu bugünkü 'uydurma dilcilik' gayretine alet etmişiz. - Burhan Felek

[sıfat]

• Yeni bir biçim verilmiş

  Ben babamın eskilerinden uydurma şeylerle giyiniyordum. - Halit Ziya Uşaklıgil

[isim]

• Bakadurmak işi

[isim]

• Açadurmak işi

[isim]

• Burdurmak işi

[isim]

• Buldurmak işi

[isim]

• Doldurmak işi

  Cesaretini toplamak için küçük kırbasına şarap doldurmayı unutmamıştı. - İhsan Oktay Anar

[edebiyat]

• Gereksiz söz ve benzetmelerle dolu anlatım

[fizik]

• Yükleme