DOĞACI ile Oluşan Kelimeler (DOĞACI Kelime Türetme)

DOĞACI harflerinden oluşan 17 kelime bulunuyor. DOĞACI kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

Ayrıca, "Doğacı kelimesinin anlamı nedir? Doğacı ile başlayan kelimeler. İçinde doğacı olan kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.

6 Harfli Kelimeler

DOĞACI20

5 Harfli Kelimeler

DAĞCI18, ODACI12

4 Harfli Kelimeler

AĞCI15, DOĞA14, ADCI10, CIDA10, CADI10

3 Harfli Kelimeler

CAĞ13, DAĞ12, AĞI11, ACI7, ODA6

2 Harfli Kelimeler

9, DO5, OD5, AD4

AD

[isim]

  • Bir kimseyi, bir şeyi anlatmaya, tanımlamaya, açıklamaya, bildirmeye yarayan söz, isim, nam

    Görmediniz mi, adını söyleyince herkes put kesiliyor. - Ahmet Hamdi Tanpınar

  • Herkesçe tanınmış veya işitilmiş olma durumu

[dil bilgisi]

  • Canlı ve cansız varlıkları, duygu ve düşünceleri, çeşitli durumları bildiren kelime, isim

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ad almak
  • ad çekmek
  • adı (bile) olmamak
  • adı batası (veya batasıca)
  • adı batmak
  • adı bile okunmamak
  • adı çıkmak
  • adı çıkmış dokuza, inmez sekize
  • adı deliye çıkmak
  • adı duyulmak
  • adı geçmek
  • adı gibi bilmek
  • adı kaldırılmak
  • adı kalmak
  • adı karışmak
  • adı kötüye çıkmak
  • adını ...-ye çıkarmak
  • adını ağzına abdestle almak
  • adını ağzına almamak
  • adını anmak
  • adını bağışlamak
  • adını çıkarmak
  • adını kirletmek (veya lekelemek)
  • adını koymak
  • adını taşımak
  • adını vermek
  • adı olmak
  • adı var
  • ad koymak
  • ad takmak
  • ad vermek
  • ad yapmak

Birleşik Kelimeler: ad aktarması, ad bilimi, ad cümlesi, ad çekimi, ad çekme, ad durumu, ad gövdesi, ad kökü, ad tabanı, ad tamlaması, addan türeme ad, addan türeme eylem, adı belirsiz, adı sanı, adı üstünde, adına, adıyla sanıyla, adlar dizgesi, adlı adıyla, bayramlık ad, birleşik ad, eylemden türeme ad, kısma ad, küçük ad, ön ad, özel ad, somut ad, soyut ad, takma ad, türemiş ad, yalın ad, aile adı, göbek adı, kod adı, soyadı, tanıtma adı, topluluk adı, yer adı, kendi adına

[isim]

  • Sayma
  • Sayılma

Birleşik Kelimeler: addetmek, addolunmak

DO (Kelime Kökeni: İtalyanca do)

[isim]

[müzik]

  • Gam (II) dizisinde `si` ile `re` arasındaki ses
  • Bu sesi gösteren nota işareti

Birleşik Kelimeler: do anahtarı

OD

[isim]

[eskimiş]

  • Ateş

    Yaz bahar ayında bir od verdiler / Yandım gittim ala karlı dağ iken - Karacaoğlan

Ata Sözleri ve Deyimler

  • od yok ocak yok

Birleşik Kelimeler: od ocak

ODA

[isim]

  • Evin veya herhangi bir yapının oturma, çalışma, yatma gibi işlere yarayan, banyo, salon, giriş vb. dışında kalan, bir veya birden fazla çıkışı olan bölmesi, göz

    Her odanın ziyareti bir saat sürmüştü. - Ahmet Haşim

  • Serbest meslek adamlarını içinde toplayan resmî birlik

    Sanayi odası. Ticaret odası.

[tarih]

  • Yeniçeri kışlası

Birleşik Kelimeler: odabaşı, oda hapsi, oda müziği, oda spreyi, art oda, başoda, karanlık oda, kozmik oda, ön oda, arz odası, basınç odası, bekâr odası, bekleme odası, beslenme odası, çalışma odası, çubuk odası, doğum odası, etüt odası, halk odası, kabul odası, köy odası, kumanda odası, makam odası, makine odası, makyaj odası, misafir odası, müzik odası, oturma odası, reji odası, rejisörlük odası, sanayi odası, sandık odası, soyunma odası, ticaret odası, yatak odası, yemek odası, yer odası, yük odası

ACI

[isim]

  • Bazı maddelerin dilde bıraktığı yakıcı duyu, tatlı karşıtı

    Acıyı sever.

[sıfat]

  • Tadı bu nitelikte olan

    Acı kahvesini yudumluyordu. - Tarık Buğra

  • Herhangi bir dış etken dolayısıyla duyulan rahatsızlık, ızdırap

    Omuzlarına kadar vücudun derisini haşlayan bayıltıcı yanma acısı ve dehşeti çok sürmedi. - Peyami Safa

[mecaz]

  • Ölüm, yangın, deprem vb. olayların yarattığı üzüntü, keder, elem

    İnsan, ölümün acısını en çok günün iki uzak saatinde hissetmektedir. - Yusuf Ziya Ortaç

[sıfat]

  • Çarpıcı, göz alıcı (renk)

[sıfat]

[mecaz]

  • Keskin, şiddetli

    Acı poyraz kuvvetle esiyordu. - Orhan Kemal

[sıfat]

[mecaz]

  • Kırıcı, üzücü, incitici, dokunaklı, kötü

Ata Sözleri ve Deyimler

  • acı (veya acılar) görmek
  • acı acıyı keser, su sancıyı
  • acı çekmek (veya duymak)
  • acı gelmek
  • acı patlıcanı kırağı çalmaz
  • acısı çıkmak
  • acısı içine (veya yüreğine) çökmek (veya işlemek)
  • acısına dayanamamak
  • acısını almak
  • acısını almak
  • acısını bağrına (veya içine) basmak (veya gömmek)
  • acısını çekmek
  • acısını çıkarmak
  • acısını görmek
  • acısı ortaya çıkmak
  • acı söylemek
  • acı vermek

Birleşik Kelimeler: acı acı, acı ağaç, acı badem, acı bakla, acı bal, acı balık, acı ceviz, acı çiğdem, acı elma, acı fren, acı gerçek, acı haber, acı hıyar, acıkara, acı karpuz, acı kavak, acı kavun, acı kök, acı kuvvet, acı marul, acı meyan, acı ot, acı pelin, acı sakız, acı söz, acı su, acı tatlı, acı yavşan, acı yeşil, acı yonca, can acısı, ciğer acısı, evlat acısı, iç acısı, içler acısı, kalp acısı, kuyruk acısı, yürek acısı, yürekler acısı

[isim]

  • İplik, sicim, tel vb. ince şeylerden kafes biçiminde yapılmış örgü

    Balık ağı. Tenis ağı.

  • Örümcek vb. hayvanların salgılarıyla oluşturdukları örgü
  • Ulaşım ve iletişim gibi alanlarda ülkenin her yerine yaygınlaştırılmış şebeke

    Cumhuriyetin onuncu yılında ülkemiz demir ağlarla örülmüştü.

[mecaz]

  • Tuzak

    Onu, ağına düşmüş bir av gibi ne öldürdü ne ondurdu. - Samiha Ayverdi

[spor]

  • Oyun alanını ortadan ikiye bölen iple yapılmış örgü, file

[spor]

  • Çaprazlama örgü ile yapılan ve kale direkleri arkasına gerilen örgü, file

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ağ atmak (veya bırakmak)
  • ağ çekmek
  • ağına düşürmek

Birleşik Kelimeler: ağbenek, ağbeneklilik, ağ iğnesi, ağ ipliği, ağ kayığı, ağ kepçe, ağ kurdu, ağ kurşunu, ağ mantarlar, ağ tabaka, ağ tonoz, ağ torba, ağ yatak, dış ağ, genel ağ, iç ağ, serpme ağ, yerel ağ, alamana ağı, bilgisayar ağı, bilişim ağı, borda ağı, boru ağı, çektirme ağı, çevirme ağı, dalyan ağı, dip ağı, ıstakoz ağı, iletişim ağı, karides ağı, marya ağı, sürtme ağı, voli ağı

[isim]

  • Pantolon veya külotun apış arasına gelen yeri, apışlık

ADCI

[sıfat]

[felsefe]

  • Adcılık öğretisine bağlı (kimse), isimci

CADI (Kelime Kökeni: Farsça cādū)

[isim]

  • Geceleri dolaşarak insanlara kötülük ettiğine inanılan hortlak

[mecaz]

  • Kötülük yaparak başkalarına zarar veren kadın

    Uzaktan bakıldığında, asabi ve çirkin bir cadıyı andırıyordu. - Ayşe Kulin

[eskimiş]

  • Çok güzel göz

Ata Sözleri ve Deyimler

  • cadı gibi

Birleşik Kelimeler: cadı kazanı, cadısüpürgesi

AĞI

[isim]

  • Zehir

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ağı gibi

Birleşik Kelimeler: ağı ağacı, ağı çiçeği, ağı otu, sarıağı

ODACI

[isim]

  • Resmî kuruluşlarda, iş yerlerinde temizlik ve getir götür işlerine bakan görevli, hizmetli, hademe, müstahdem

    Şişman odacı sahanlıkta bir daha gözüktü. - Ercüment Ekrem Talu

DAĞ

[isim]

  • Yer kabuğunun çıkıntılı, yüksek, eğimli yamaçlarıyla çevresine hâkim ve oldukça geniş bir alana yayılan bölümü

Ata Sözleri ve Deyimler

  • dağ (veya dağlar) gibi (veya kadar)
  • dağ (veya dağları) devirmek
  • dağa çıkmak
  • dağa kaldırmak
  • dağ ardında olsun da yer altında olmasın
  • dağda bağın var, yüreğinde dağın var
  • dağda büyümüş
  • dağda gez belde gez, insafı elden bırakma
  • dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur
  • dağ dağ üstüne olur, ev ev üstüne olmaz
  • dağdan gelip bağdakini kovmak
  • dağ doğura doğura bir fare doğurmuş
  • dağlara düşmek
  • dağlara taşlara
  • dağların misafir aldığı mevsim
  • dağların şenliği (veya gelin anası)
  • dağ ne kadar yüce olsa yol üstünden aşar
  • dağ yürümezse abdal yürür

Birleşik Kelimeler: dağ adamı, dağ alası, dağ anası, dağ armudu, dağ aslanı, dağ ayısı, dağbaşı, dağ başı, dağ bayır, dağ bilimi, dağ birliği, dağ çamı, dağ çayı, dağ çayırı, dağ çileği, dağ dalak otu, dağ elması, dağ eriği, dağ eteği, dağ evi, dağ gölü, dağ havası, dağ iklimi, dağ isketesi, dağ ispinozu, dağ kavağı, dağ keçisi, dağ kestanesi, dağ kırlangıcı, dağ kolu, dağ köyü, dağ lalesi, dağ merası, dağ nanesi, dağ oluşu, dağ otlağı, dağ reyhanı, dağ serçesi, dağ servisi, dağ sıçanı, dağ taş, dağ tavuğu, dağ topu, dağdan inme, dağlar anası, sıradağ, yanardağ, buz dağı, Hüt Dağı, Kafdağı

[isim]

  • Kızgın bir demirle vurulan damga, nişan
  • İyileştirmek için vücudun hastalıklı bölümüne kızgın bir araçla yapılan yanık

[mecaz]

  • Büyük üzüntü, acı

Birleşik Kelimeler: gözdağı

CA

[kimya]

  • Kalsiyum elementinin simgesi

DOĞA

[isim]

  • Kendi kuralları çerçevesinde sürekli gelişen, değişen canlı ve cansız varlıkların hepsi, tabiat, natür

    En çok yurdumdan söz ettim / Doğayla, insanla içli dışlı - Cahit Külebi

  • İnsan eliyle büyük değişikliğe uğramamış, doğal yapısını koruyan çevre, tabiat

[mecaz]

  • Bir kimsenin eğilimlerinin, içgüdülerinin hepsi, huy

Birleşik Kelimeler: doğa bilgisi, doğa bilimleri, doğa dışı, doğaötesi, doğasever, doğaüstü, doğa yasası, doğa yürüyüşü, ölüdoğa

AĞCI

[isim]

  • Ağ ile balık tutarak geçinen kimse

DAĞCI

[isim]

  • Dağa tırmanma sporu yapan kimse, alpinist