DOYUMSUZLUK Harflerini İçeren 4 Harfli Kelimeler

DOYUMSUZLUK harflerini içeren 4 harfli 23 kelime bulunuyor. 4 harfli DOYUMSUZLUK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

UYUZ11, DUYU10, OMUZ10, UYDU10, KUZU9, OYUM9, UYUM9, DOKU8, DOLU8, KOYU8, KUYU8, OYUK8, OLDU8, UYKU8, SOKU7, SULU7, USLU7, USUL7, ULUM7, ULUS7, KULU6, OKUL6, OLUK6

KULU

[isim]

  • Konya iline bağlı ilçelerden biri

OKUL

[isim]

  • Her türlü eğitim ve öğretimin toplu olarak yapıldığı yer, mektep

    Ayça okulla ilgili bir şeyler anlatıyor, yarım yamalak duyuyorum. - Ahmet Ümit

  • Bir okuldaki öğrenci ve görevlilerin bütünü

    Okul dağıldı.

  • Ekol

Ata Sözleri ve Deyimler

  • okuldan ayrılmak
  • okulu asmak (veya kırmak)

Birleşik Kelimeler: okul çocuğu, okul kaçağı, okul kooperatifi, okul öncesi, okul sonrası, okullar arası, etkin okul, ilkokul, kardeş okul, karma okul, ortaokul, özel okul, teknik okul, yüksekokul, anaokulu, halk okulu, harp okulu, hayat okulu, sanat okulu, şoför okulu, yatılı bölge okulu, yaz okulu

OLUK

[isim]

  • Bir şeyin akmasına yarayan üst yanı açık boru

    Değirmen oluğu.

  • Yağmur sularını damların kenarlarına toplayıp akıtan yatay konumlu, genellikle çinko boru

    Oluklardan kol gibi buzlar sarkıyordu. - Tarık Buğra

  • Bir şeyin üzerinde oyulmuş yol

Ata Sözleri ve Deyimler

  • oluk gibi akmak

Birleşik Kelimeler: oluk oluk

SOKU

[isim]

[halk ağzında]

  • Taş dibek

    Evlerinin önü bulgur sokusu / Yel estikçe gelir yârin kokusu - Halk türküsü

  • Dibekte, havanda tahıl dövmeye yarayan tokmak

SULU

[sıfat]

  • Suyu olan, içinde su bulunan, koyu karşıtı

    Eczanede acaba nane suyu yahut zararsız bir sulu ilaç var mıdır? - Reşat Nuri Güntekin

  • Suyu çok olan

    Onun getirdiği kızarmış eti, şarabı, iri ve sulu elmaları acele yuttu. - Ömer Seyfettin

  • İçine su katılmış, sulandırılmış olan

    Sulu süt.

[mecaz]

  • Yersiz şakalar yapan, söz ve davranışları ile çevresini tedirgin eden veya gereksiz iltifatlarda bulunan (kimse)

    Ben diyor, akşamdan beri onu kolluyorum. Bilirim sarhoşluğu suludur. - Memduh Şevket Esendal

Birleşik Kelimeler: sulu boya, sulu göz, sulu kar, sulu sepken, sulu tarım, sulu yemek, sulu zırtlak, sulu ziraat, ala sulu, gözü sulu

USLU

[sıfat]

  • Toplumu, çevresini rahatsız etmeyen, edepli, müeddep, yaramaz karşıtı

    Uslu ve çekingen huyum ne kendimi ne de nafakamı herhangi bir sert hareketle savunmaya asla müsait değildi. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

[zarf]

  • Uysal bir biçimde

[eskimiş]

  • Akıllı, zeki

    Gören bizi sanır deli / Usludan yeğdir delimiz - Anonim şiir

Ata Sözleri ve Deyimler

  • uslu durmak (veya oturmak)

Birleşik Kelimeler: uslu akıllı, akıllı uslu

USUL (Kelime Kökeni: Arapça uṣūl)

[isim]

  • Kökler, asıllar

[hukuk]

  • Bir kimsenin ana, baba, dede ve nineleri

Ata Sözleri ve Deyimler

  • usulüne uydurmak

Birleşik Kelimeler: usul hukuku

[isim]

  • Bir amaca erişmek için izlenen düzenli yol, tutulan yol, yöntem, tarz

    Kendine baktırmak için güzel usul doğrusu. - Haldun Taner

  • Bilimde belli bir sonuca erişmek için, belli ilke ve kurallara göre izlenen yol, metot

[hukuk]

  • Bir yasama veya idare işleminin hazırlanması, yapılması veya yürürlüğe konması sırasında uyulması gereken hükümler ve izlenecek yollar

[müzik]

  • Klasik Türk müziğinde tempo

    Kendilerine nota, usul filan öğretilecek olursa bunlardan çok şey beklenebilir. - Osman Cemal Kaygılı

Ata Sözleri ve Deyimler

  • usul tutmak

Birleşik Kelimeler: Alman usulü, muhakeme usulü, yargılama usulü, yargı usulü

[zarf]

[eskimiş]

  • Alçak sesle

    Ala gözlü benli dilber / Usul söyle söz ederler - Karacaoğlan

  • Yavaş bir biçimde

ULUM (Kelime Kökeni: Arapça ʿulūm)

[isim]

[eskimiş]

  • Bilimler, ilimler

ULUS

[isim]

  • Millet

    Doğrulup gürlüyorsun yeryüzünde yeniden / Her silkinen, kalkınan, kurtulan ulusla sen - Behçet Kemal Çağlar

Birleşik Kelimeler: uluslararası, ulusötesi, ulussever

[isim]

  • Bartın iline bağlı ilçelerden biri

DOKU

[isim]

[anatomi]

  • Bir vücudun veya bir organın yapı ögelerinden birini oluşturan hücreler bütünü, nesiç

[mecaz]

  • Bir bütünün yapısı ve özelliği

Birleşik Kelimeler: doku bilimi, doku bozukluğu, doku ekimi, doku uyuşmazlığı, bağ doku, bağlantı doku, besi doku, büyütken doku, destek doku, kan doku, kas doku, katılgan doku, kemik doku, kıkırdak doku, özek doku, ölü doku, pek doku, sert doku, sıkı doku, sinir doku, sümük doku, sünger doku, sürgen doku, yağ doku, besi dokusu, korun dokusu, özümleme dokusu, palizat dokusu

DOLU

[isim]

  • Havada su buğusunun birden yoğunlaşıp katılaşmasından oluşan, türlü irilikte, yuvarlak veya düzensiz biçimli buz parçaları durumunda yere hızla düşen bir yağış türü

    Dolu ekinlerini vurmuşsa bir yıl aç demekti. - Tarık Buğra

[sıfat]

  • İçi boş olmayan, dolmuş, meşbu, pür, boş karşıtı

    Su ile dolu bir şişe.

  • Bir yerde sayıca çok

    Dağda keklik dolu.

  • Boş yeri olmayan, her yeri tutulmuş olan

    Haftaya pazartesiye kadar bütün uçaklar dolu. - Attila İlhan

  • Boş vakti olmayan, meşgul

    Bugün doluyum.

  • Çok olan (iş, uğraş, olay vb.)
  • İçinde atılacak mermisi bulunan (top, tüfek vb. ateşli silahlar)

    Tabanca doludur, dikkat edin.

  • Tornacılıkta delik açılmamış (gereç)

[mecaz]

  • Bir duygunun güçlü etkisinde olan

[isim]

[eskimiş]

  • İçki doldurulmuş bardak

Ata Sözleri ve Deyimler

  • doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı

Birleşik Kelimeler: doludizgin, dolu serpme, bir dolu, deli dolu, hayat dolu, yaşam dolu, yüreği dolu

KOYU

[sıfat]

  • Yoğunluğundan dolayı güç akan, sulu karşıtı

    Koyu pekmez. Koyu süt.

  • Rengi açık olmayan, daha belirgin olan, açık karşıtı

    Oturduğu yerden Boğaziçi'nin koyu mavi gecesinde bir balıkçı kayığı kayıp gidiyordu. - Halide Edip Adıvar

[bilişim]

  • Yazı karakterinin daha belirgin olarak yazılmış biçimi

[mecaz]

  • Aşırı (davranış, düşünce vb.)

    Daha eski zamanda koyu bir Türkçe taraftarıymış. - Abdülhak Şinasi Hisar

[mecaz]

  • Derin, hararetli

    Koyu bir sohbet.

Birleşik Kelimeler: koyu gri, koyu kahverengi, koyu kır, koyu kırmızı, koyu koyu, koyu lacivert, koyu mavi, koyu pembe, koyu sarı, koyu yeşil

KUYU

[isim]

  • Su katmanına varıncaya kadar derinliğine kazılan, genellikle silindir biçiminde, çevresine duvar örülen, suyundan yararlanılan çukur

    Kahveci Salih eğilmiş, az evvel sarkıttığı gazozları kuyudan çıkarıyordu. - Haldun Taner

  • Toprağa kazılan derince çukur

    Kireç kuyusu.

[mecaz]

  • İçinden çıkılamayan durum veya yer

[madencilik]

  • Yer altındaki iş yerlerine ulaşmak için açılmış ve kesit boyutları derinliğine oranla sınırlı, düşey veya düşeye yakın bağlantı yolu

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kuyu açmak
  • kuyudan adam çıkarmak
  • kuyu gibi
  • kuyusunu kazmak

Birleşik Kelimeler: kuyu anası, kuyu bileziği, kuyu fındığı, kuyu kebabı, kuyu suyu, kuyu topuğu, ana kuyu, dipsiz kuyu, iç kuyu, kör kuyu, kuru kuyu, artezyen kuyusu, gayya kuyusu, kar kuyusu, kireç kuyusu, kurt kuyusu, maden kuyusu, sondaj kuyusu

OYUK

[isim]

  • Oyulmuş, içi boş ve çukur olan yer

    Birbirine karışmış nal oyuklarından, gündüz beş on kişilik bir devriyenin geçip gittiği anlaşılıyordu. - Falih Rıfkı Atay

Birleşik Kelimeler: dalga oyuğu

OLDU

[edat]

  • Evet

[ünlem]

  • Başüstüne