[isim]

• Koltuk, kanepe vb.nde dirsekleri dayamaya elverişli bölüm

[sıfat]

• Dirsek olarak kullanılmaya uygun olan (ağaç, boru vb.)

[sıfat]

• Ceket kolunun dirsek bölümünü korumak veya yamamak için kullanılan (kumaş vb.)

[-i]

• Dirilmesini sağlamak

  Bu hülyayı sokakta, evde, gece gündüz dirilttiler. - Peyami Safa

[isim]

• Direnlemek işi

[nesnesiz]

• Çocuk konuşmaya başlamak

• Konuşma yeteneği olmayan varlık konuşmak, dile gelmek

  Elini uzatıp tam koparacağı sırada mor menekşe dillendi. -Koparma beni. - Tarık Dursun K.

• Onaylanmayan bazı davranışlar yüzünden hakkında dedikodu yapılmak, dile düşmek

[isim]

• Diktirtmek işi

[-e]

[-i]

• Dikme işini yaptırmak

  Ağaçları aşılatmış, yeni fideler diktirmiştir. - Tarık Buğra

[nesnesiz]

• Birine karşı ters bir davranışta bulunmak, karşı gelmek, kafa tutmak

  Neymiş benim durumum, neden söz ediyorsunuz siz, diye dikleniyorum ki kapı vuruluyor. - İnci Aral

[-i]

• Dik duruma getirmek, dik duruma gelmesini sağlamak

[isim]

• Direnilmek işi

[-e]

[-i]

• Dinlemesini sağlamak, söz geçirmek

  Terli terli su içme diye o kadar söyledim, dinletemedim. - Çetin Altan

[nesnesiz]

• Güç kazanmak için çalışmaya ara vermek, yorgunluğunu gidermek, soluklanmak, istirahat etmek

  Pervin biraz dinlendikten sonra ayağa kalktı. - Peyami Safa

• Bazı yiyecek ve içecekleri, tadını arttırma, kolay pişmesini sağlama vb. sebeplerle bir süre bekletmek

[nesnesiz]

• Dinleme işine konu olmak

  Dinlenmediğini zannetmesine onun galiba canı sıkılmıştı. - Reşat Nuri Güntekin

• Önemsenmek, öğüdü yerine getirilmek

  Sözüm dinlendi.

[isim]

• Kötü beslenmenin yol açtığı hastalıkları, yiyeceklerin besin değerlerini inceleyen sağlık bilgisi dalı

[isim]

• Dilimlemek işi

[isim]

• Dilber olma durumu

[sıfat]

• Dirayeti olan

  Oğulları arasında en dirayetli ve en cesuru Selim'di. - Feridun Fazıl Tülbentçi