[isim]

• Belirlenmek işi

  Hatta onların yaşamı bile işe göre belirlenmeye başlar. - Ahmet Ümit

[nesnesiz]

• Bereli duruma gelmek

  Taşlara çarpan ayakları berelenmişti. - Ömer Seyfettin

[-i]

• Belirli duruma getirmek, belirli kılmak, tayin etmek

  Ama gidemeyenlerden hangisinin başına ne geleceğini tamamen tesadüfler belirledi. - Elif Şafak

[mantık]

• Yeni bir kavramı, özünü oluşturan ögeleri açıklayarak tanımlamak, sınırlamak

• Bir kavramı, ayırıcı bir öge ekleyerek sınırlamak, kapsam bakımından daraltmak, genellemek karşıtı

[isim]

• Beklenilmek işi

  Beklenilmeye alışmamış, özlendiğini görünce hıncını çıkarıyor bizden. - Nazım Hikmet

[nesnesiz]

[halk ağzında]

• Birden uyanarak çevresine korku ile şaşkın şaşkın bakmak, irkilmek

[-i]

• Dirgenle yaymak

[nesnesiz]

• Deli gibi davranmak

[isim]

• Kederlenmek işi

[-i]

• Rende ile pürüzlerini gidermek, istenilen biçimi vermek

  Tahtayı rendelemek.

[nesnesiz]

• Rende ile ufak parçalara ayırmak

  Peynir rendelemek.

[nesnesiz]

[halk ağzında]

• Belinlemek

  Gördü, çaldı saat / Benildeyip uyandınız yataklar - Behçet Necatigil

[isim]

• Bedirlenmek durumu

[nesnesiz]

• Bir acının etkisiyle veya bir baskıdan kurtulmak için çırpınmak

  Polisler bu arada kurtulmak için çırpınan ve debelenen Sadi'nin ceplerini arıyorlardı. - Tarık Buğra

• Çırpınmak, tepinmek, kımıldanmak

  Kedi yerde kasıla gevşeye debeleniyordu. - Yusuf Atılgan

[mecaz]

• Boşuna uğraşıp durmak

  Şu anda, dünyanın en büyük korkusu içinde debeleniyordu. - Kemal Tahir

[-i]

• Delme ihtimali veya imkânı bulunmak

[-i]

• Derme ihtimali veya imkânı bulunmak

[nesnesiz]

• Denme ihtimali veya imkânı bulunmak

  Yüzünde hayli alıkça denebilecek bön bir mutluluk ifadesi vardı. - Murathan Mungan