DEĞERLENDİRİLİŞ Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler

DEĞERLENDİRİLİŞ harflerini içeren 5 harfli 33 kelime bulunuyor. 5 harfli DEĞERLENDİRİLİŞ kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

DEĞİŞ17, İĞDİŞ17, DEĞİN14, DEĞİL14, DEĞER14, DİRİĞ14, DİĞER14, İĞDİR14, NİĞDE14, LEĞEN12, ŞEDDE12, DİŞLİ10, DİŞİL10, DİLİŞ10, DİNİŞ10, NEŞİR8, ŞİLİN8, ŞERİR8, ŞİRİN8, DELİL7, DİLLİ7, DİRİL7, DİREN7, DİNLİ7, DERİN7, DENLİ7, ELDEN7, ERDEN7, ENDER7, LİDER7, RENDE7, İLERİ5, NELER5

İLERİ

[isim]

  • Herhangi bir şeye göre daha ötede olan yer, geri karşıtı
  • Bir şeyin ulaşılacak yönü

    Yolun ilerisi düz.

  • Henüz gelmemiş zaman, gelecek, sonra

[sıfat]

  • Önde bulunan

    İleri karakol. İleri hat.

[sıfat]

  • Doğrusundan daha çok gösteren (saat)

    Saat beş dakika ileridir.

[sıfat]

[mecaz]

  • Benzerlerini geride bırakmış

    İleri fikirler.

[zarf]

  • Öne doğru, ileri doğru

    Masayı biraz ileri çekelim.

[ünlem]

  • `Amaca doğru durmadan yürü` anlamında kullanılan bir seslenme sözü

    Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri! - Atatürk

[spor]

  • Temel duruşta ayak uçlarının gösterdiği yön

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ileri (veya ileriye) gitmek
  • ileri almak
  • ileri atılmak (veya çıkmak)
  • ileri geçmek
  • ileri gelmek
  • ileri götürmek
  • ilerisine gitmek
  • ileri sürmek
  • ileri varmak
  • ileriyi görmek

Birleşik Kelimeler: ileri gelen, ileri geri, ileri görüş, ileri gözetleyici, ileri karakol, ileri teknoloji, ileri uç, ileri vites

NELER

  • çok ve çeşitli şeyler

    Bugün neler gördük.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ne âlem
  • ne âlemde?
  • ne alıp veremiyor?
  • ne arar (veya onda ... ne gezer)
  • ne arıyor
  • ne biçim?
  • ne buyrulur?
  • ne çare
  • ne çıkar
  • ne çiçektir, biliriz
  • ne dedim de
  • ne demek?
  • ne demek olsun
  • ne demeye
  • ne denir (veya dersin)
  • ne denli
  • ne de olsa
  • ne dese beğenirsin?
  • nedir ki
  • ne diye?
  • ne ekersen onu biçersin
  • ne fayda
  • ne gam
  • ne gezer
  • ne gibi?
  • ne gözle bakmak
  • ne güne duruyor?
  • ne günlere kaldık!
  • ne haber?
  • ne hacet
  • ne haddine!
  • ne hâlde?
  • ne hâli varsa görsün
  • ne hikmetse (veya hikmettir)
  • ne idiği belirsiz
  • ne imiş?
  • ne ise
  • ne istediğini bilmek
  • ne iyi!
  • ne kadar
  • ne kadar olsa
  • ne kadar varsa
  • ne lazım
  • neler de neler, maydanozlu köfteler
  • neler neler
  • ne mal olduğunu bilmek (veya anlamak)
  • ne mene
  • ne menem
  • ne mümkün
  • ne münasebet!
  • ne o?
  • ne olacak!
  • ne olduğunu bilememek
  • ne oldum delisi olmak
  • ne olur (veya olursun veya olursunuz)
  • ne olursa olsun
  • ne oluyor?
  • ne pahasına olursa olsun
  • ne söylüyorsun?
  • ne var ki
  • ne yaparsın (veya yapmalı) ki
  • ne yapıp yapıp
  • ne yaptığını bilmemek
  • ne yazar
  • ne yazık ki
  • neye uğradığını bilememek (veya anlamamak veya şaşırmak)
  • neyin nesi (kimin fesi)
  • neyleyim
  • neymiş
  • ne yüzle

DELİL (Kelime Kökeni: Arapça delīl)

[isim]

  • İnsanı aradığı gerçeğe ulaştırabilecek iz, emare

    Milletlerin hürriyet için yaptıkları fedakârlıklardan canlı deliller gösteriyordu. - Peyami Safa

[hukuk]

[mantık]

  • Kanıt

    Elde hiçbir delil olmadığı için serbest bırakıldı. - Sait Faik Abasıyanık

[eskimiş]

  • (deli:li) Kılavuz, rehber

DİLLİ

[sıfat]

  • Dili olan
  • Konuşkan, sürekli ve tatlı konuşan, cerbezeli

    Daha çok küçük, dört yaşında bile yok. Öyle dilli ki kimseye laf bırakmıyordu. - Oktay Rifat

  • Dedikoducu, ileri geri konuşan

    Benim işim yok senin o dilli kardeşlerinin arasında. - Necati Cumalı

Birleşik Kelimeler: dilli düdük, dudu dilli, iki dilli, pabuç dilli, sivri dilli, tatlı dilli

DİRİL

[sıfat]

[biyoloji]

  • Diriksel

Birleşik Kelimeler: diril ısı

[isim]

  • Şilte yüzü veya gömlek yapmaya yarar pamuklu bir kumaş

DİREN

[isim]

  • Dirgen

DİNLİ

[sıfat]

  • Dinî inancı olan

DERİN

[sıfat]

  • Dibi yüzeyinden veya ağzından uzak olan

    Genç kız onun kırık dişli ağzının içindeki derin karanlığa bakıyor. - Ömer Seyfettin

  • Yüzeyden içeri inen
  • Kendi türünde çok gelişmiş, en ileri durumda olan

    Mevlâna gibi derin ve vectli bir insanın elinde ise belki en mütekâmil şeklini almış bulunuyordu. - Asaf Halet Çelebi

  • Yoğun

    Henüz kapkaranlıktı dışarısı ve derin bir sessizlik içindeydi ev. - Ayşe Kulin

  • Uzun süren

    Bir iki derin nefesten sonra teneffüsünün ritmi düzeldi. - Peyami Safa

[mecaz]

  • Ayrıntılı

    Hangi limana varacağını bilmeyen gemiciye derin bir denizcilik bilgisinin faydası ne? - İsmet Özel

[mecaz]

  • İçten gelen

    Bir yandan da bundan derin bir utanç duyuyorum. - Adalet Ağaoğlu

[isim]

  • Dip

    Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin / Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde - Yahya Kemal Beyatlı

Ata Sözleri ve Deyimler

  • derine inmek

Birleşik Kelimeler: derin derin, derin devlet, derin dondurucu, derin soğutma, derin soğutucu, derin uyku, uykusu derin

DENLİ

[edat]

  • `Kadar` anlamında üstünlük derecesini belirten bir söz

    İnsan sevgisi ne kadar yoğunsa gözü karardığında cesareti de o denli delice idi. - Ayşe Kulin

[sıfat]

  • Ağırbaşlı, sözleri ve davranışları ölçülü olan (kimse)

Birleşik Kelimeler: denli densiz

ELDEN

[zarf]

  • Doğrudan
  • Başkasıyla

    Parayı elden yolladı.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • elden almak

Birleşik Kelimeler: elden düşme, art elden, bir elden, ilk elden, tezelden

ERDEN

[sıfat]

  • Bakire

[zarf]

  • Bakire olarak, bakire bir biçimde

    Bu cinayetleri işlemiş olanların iç dünyalarında erden kalmış yığınla insani zenginlik belirir. - Selim İleri

ENDER (Kelime Kökeni: Arapça ender)

[sıfat]

  • Çok az, çok seyrek

    Ender fırsatlarla gittiğim bu salaşın içi bana pek sempatik gelirdi. - Burhan Felek

[zarf]

  • Çok seyrek olarak, çok seyrek bir biçimde

    Gözleri, ender görülen bir acıyla gölgelendi. - Halikarnas Balıkçısı

LİDER (Kelime Kökeni: Fransızca leader)

[isim]

  • Önder, şef

    İhtilal partisinin liderini yakından ilk defa tanıyacaktım. - Falih Rıfkı Atay

  • Bir partinin veya bir kuruluşun en üst düzeyde yönetimiyle görevli kimse

    Politika kargaşalarına gömülmüş liderler, ufukta bekleyen tehlikeyi göremiyorlardı. - Samiha Ayverdi

[spor]

  • Bir yarışmada başta bulunan takım veya yarışmacı

RENDE (Kelime Kökeni: Farsça rende)

[isim]

  • Tahta yüzeyleri pürüzsüz duruma getirmek, biçim vermek için marangozların kullandığı araç
  • Üzerinde küçük delik ve kesici çıkıntıları bulunan, peynir, soğan, havuç vb.ni ufak parçalara ayırmak için kullanılan mutfak aleti
  • Bu aletle ufak parçalara ayrılmış şey

    Peynir rendesi. Sabun rendesi.

NEŞİR (Kelime Kökeni: Arapça neşr)

[isim]

[eskimiş]

  • Yayma, dağıtma, saçma
  • Yayım

Birleşik Kelimeler: neşredilmek, neşretmek, neşrolunmak, leffüneşir