DARÜLACEZE Harflerini İçeren 3 Harfli Kelimeler

DARÜLACEZE harflerini içeren 3 harfli 24 kelime bulunuyor. 3 harfli DARÜLACEZE kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

CÜZ11, DÜZ10, CAZ9, DAZ8, ZÜL8, ARZ6, AZA6, ACE6, ECE6, EZA6, LAZ6, ZER6, ZAR6, CER6, CAR6, ADA5, DAL5, DAR5, EDE5, EDA5, ÜRE5, ARA3, ALA3, ELA3

ARA

[isim]

  • İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, aralık, boşluk, mesafe
  • İki olguyu, iki olayı birbirinden ayıran zaman, fasıla
  • Kişilerin veya toplulukların birbirine karşı olan durumu veya ilgisi

    Son zamanlarda aralarının iyi olmadığının farkındayım. - Elif Şafak

  • İç

    Aralarında anası babası ile Binnaz'ın da bulunduğu on sekiz işçiydiler. - Necati Cumalı

[sinema]

[tiyatro]

  • Bir oyunda, bir filmde izleme sırasında dinlenmek üzere verilen kısa süre, antrakt

[spor]

  • Toplu jimnastik dizilmelerinde, sıradakilerin birbirlerinden yanlamasına olan uzaklıkları

[spor]

  • Spor karşılaşmalarında oyuncuların dinlenmek ve taktik almak için kullandıkları süre

Ata Sözleri ve Deyimler

  • arada çıkarmak
  • arada kalmak
  • arada kaynamak
  • aradan çekilmek
  • aradan çıkarmak
  • aradan çıkmak
  • aradan kaldırmak
  • aradan sıyrılmak
  • araları limoni olmak
  • aralarına kara kedi girmek
  • aralarında dağlar kadar fark olmak
  • aralarındaki buzları eritmek
  • aralarından kara kedi geçmek
  • aralarından su sızmamak
  • araları şekerrenk (veya serin) olmak
  • arası (veya araları) açılmak (veya açık olmak veya bozulmak)
  • arası geçmeden
  • arası hoş (veya iyi) olmamak
  • arası hoş (veya iyi) olmamak
  • arasına (veya aralarına) karışmak
  • arasını (veya aralarını) açmak (veya bozmak)
  • arasını (veya aralarını) bulmak
  • arası olmamak
  • arası soğumak
  • ara vermeden
  • ara vermek
  • araya (veya aralarına) soğukluk girmek
  • araya almak
  • araya girmek
  • araya gitmek
  • araya kaynayıp gitmek
  • araya koymak
  • araya vermek
  • arayı açmak
  • arayı soğutmak
  • arayı yapmak

Birleşik Kelimeler: ara bağlantı, ara başlık, ara bono, arabozan, ara bozucu, ara bulma, ara bulucu, ara cümle, ara deniz, ara eleman, ara kapı, ara kararı, ara kazanç, ara kesit, ara konakçı, ara mal, ara nağme, ara pası, ara seçim, ara sıcak, ara sınav, ara sıra, ara sokak, ara söz, ara tümce, ara yerde, ara yön, arayüz, arada bir, açık ara, bir ara, o ara, uzak ara, beşibirarada, bu arada, apış arası, çatı arası, devletler arası, devre arası, gezegenler arası, gözeler arası, hafta arası, hücreler arası, kentler arası, kıtalar arası, kişiler arası, kulüpler arası, mahalle arası, memleketler arası, milletlerarası, okullar arası, öğle arası, satır arası, şehirler arası, tavan arası, toplumlar arası, uluslararası, ülkeler arası, üniversiteler arası, metinler arasılık

ÂLÂ (Kelime Kökeni: Arapça aʿlā)

[sıfat]

  • İyi, pekiyi, daniska

    Beni Konya Lezzet Lokantası'na götürdü, âlâ bir öğle yemeği çekti. - Halide Edip Adıvar

Birleşik Kelimeler: arşıâlâ, ne âlâ, pekâlâ, dik âlâsı

[sıfat]

  • Karışık renkli, çok renkli, alaca

    Ala kilim eskimiş.

[isim]

  • Alabalık

[halk ağzında]

  • Açık kestane renginde olan, ela (göz)

[isim]

[halk ağzında]

  • Kekliğin boynundaki siyah halka

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ala keçi her vakit püsküllü oğlak doğurmaz

Birleşik Kelimeler: alabacak, alabalık, alabaş, alaçam, ala gün, alakarga, ala sulu, alatav, dağ alası, deniz alası, göl alası

ELA

[isim]

  • Gözde sarıya çalan kestane rengi

[sıfat]

  • Bu renkte olan

    Ela gözlerini sevdiğim dilber / Seni görmeyeli göresim geldi - Karacaoğlan

ADA

[isim]

[coğrafya]

  • Deniz veya göl suları ile çevrilmiş küçük kara parçası, cezire

    İnziva yerim bazen limanda bir şileptir, bazen bir ada. - Refik Halit Karay

  • Tali yoldan ana yola güvenli çıkışı sağlamak için tali yolun sağ tarafına yapılan, çizgilerle ayrılmış bölüm
  • Kavşaklarda trafiği düzenleyici, yönlendirici veya ayırıcı olmak üzere bordürle sınırlandırılmış veya yer çizgileriyle belirlenmiş alan
  • Çevresi yollarla belirlenmiş olan arsa ve böyle bir arsayı kaplayan yapılar topluluğu

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ada gibi

Birleşik Kelimeler: ada balığı, ada çayı, ada soğanı, ada tavşanı, ada tepe, adayavrusu, gök ada, takımada, yarımada, dil adası, kavşak adası, mercan adası, yapı adası

DAL

[isim]

  • Ağacın gövdesinden ayrılan kollardan her biri

    Cılız dallar, yeşili fersiz, tırnak kadar yapraklar! - Tarık Buğra

  • Branş
  • Bir bilim alanının içinde yer alan ana bilim dalında alt alanı

[biyoloji]

  • Canlıların bölümlenmesinde, sınıfların bir araya gelmesiyle oluşan birlik, şube

Ata Sözleri ve Deyimler

  • dal budak salmak
  • dal gibi
  • dal gibi kalmak
  • dalları basmak
  • dal sürmek

Birleşik Kelimeler: dalkıran, dalkurutan, ana dal, yan dal, ana bilim dalı, harmandalı, zeytin dalı

[isim]

[halk ağzında]

  • Arka, sırt
  • Kol
  • Omuz

    Belikler dalına dökülür gelir / İnce bel üstüne sal ala gözlüm - Halk türküsü

  • Boyun, ense

Ata Sözleri ve Deyimler

  • dalına basmak
  • dalına binmek
  • dal vermek

Birleşik Kelimeler: ana dal, doruk dal

[sıfat]

  • Çıplak, yalın

    Dalkılıç. Daltaban.

Birleşik Kelimeler: dalfes, dalfidan, dalgündüz, dalkılıç, dalöğle, daltaban, daluyku, dalyarak

DAR

[sıfat]

  • İçine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı

    Bütün gece eski kentin dar sokaklarında dolaştım. - Adalet Ağaoğlu

  • Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz, mikro

    Sahilleri kucaklayan tatlı meltemler, bu mahallenin dar sokaklarından geçmiyordu. - Suat Derviş

  • Az, elverişsiz, sınırlı

    Dar ve alıştığımız çerçeve içinden çıkmak bizi şaşırtacağı için onu istemeyiz. - Asaf Halet Çelebi

  • Sıkıntılı

    Dar bir gün gelmiş, birinden üç beş kuruş almışım, bundan ne çıkar? - Memduh Şevket Esendal

[mecaz]

  • Yetersiz

    Bazıları mefkûrenin enginliğini ve azametini tamamıyla kavrayamayacak derecede dardırlar. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

[zarf]

  • Güçlükle, ucu ucuna, ancak

    En sonra, pek çok sıkılan çocukların zoru ile akşam altı postasına dar yetiştiler. - Memduh Şevket Esendal

Ata Sözleri ve Deyimler

  • dara boğmak
  • dara düşmek
  • dara gelmek
  • dara getirmek
  • darda bulunmak
  • darda kalmak
  • dar gelmek
  • dar kaçmak

Birleşik Kelimeler: dar açı, dar aralık, darboğaz, dar boğaz, dar darına, dar gelirli, dar görüşlü, dar hat, dar kafalı, dar paça, dar ünlü, dar vakit, dar zaman, dara dar, darı darına, gönlü dar, havsalası dar, içi dar, ufku dar, yüreği dar

[isim]

[eskimiş]

  • İdam mahkûmlarını asmak için dikilen direk

Birleşik Kelimeler: darağacı

[isim]

[eskimiş]

  • Yurt

[isim]

[eskimiş]

  • Ev

Birleşik Kelimeler: darıdünya, darülaceze, darülbedayi, darüleytam, darülfünun, darüşşifa

EDE

[isim]

[halk ağzında]

  • Ağabey

EDA (Kelime Kökeni: Arapça edāʾ)

[isim]

  • Davranış, tavır

    Gül kokusunda saf ve masum bir eda, yaseminde romantik bir sevda hisseder gibi olurum. - İbrahim Alâeddin Gövsa

  • Naz, işve

    Giyimi kuşamı tepeden tırnağa Paris modası ya, nazı edası hiç aşağı kalmıyor ki! - Attila İlhan

  • Anlatış biçimi, tarzı

    Sonra birdenbire sözlerinin konferans edasını değiştirerek bana sordu. - Ömer Seyfettin

[isim]

  • Verme, ödeme, yerine getirme

    Bir zamanlar gözünde büyüttüğü adama bir nevi minnet borcu edası olmalıydı bu. - Osman Aysu

Ata Sözleri ve Deyimler

  • eda etmek

ÜRE (Kelime Kökeni: Fransızca urée)

[isim]

[kimya]

  • Azotlu besinlerin vücutta yanmasıyla oluşan, erimiş bir durumda idrarla dışarı atılan azotlu madde
  • Yapay reçine verniği ve tutkalı üretiminde kullanılan temel gereçlerden beyaz, billursu toz, kaorit tutkalı

ARZ (Kelime Kökeni: Arapça ʿarż)

[isim]

  • Sunma
  • Piyasaya mal sürülmesi, sunu
  • Yüksek bir makama anlatma, bildirme

Ata Sözleri ve Deyimler

  • arz etmek

Birleşik Kelimeler: arzıendam, arz odası, arz talep, arzuhâl, para arzı

[isim]

[eskimiş]

  • En, genişlik

[isim]

[eskimiş]

  • Yer, yeryüzü

    Büzülüp kaldığım köşede sabahın bir an evvel olmasını, güneşin bir saat evvel arza inmesini bekliyorum. - Etem İzzet Benice

Birleşik Kelimeler: arz cazibesi, arz dairesi, arz derecesi

AZA (Kelime Kökeni: Arapça aʿżā)

[isim]

  • Üye

    Komşu gencine yüz vermemiş, çocuklu bir mahkeme azasıyla evlenmişti. - Reşat Nuri Güntekin

  • Vücut parçası, organ

    Bu vücut, bütün azası kırılmış, birbiri üstüne yığılmış bir külçe hâlinde. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Birleşik Kelimeler: murahhas aza

ACE (Kelime Kökeni: İngilizce ace)

[isim]

[spor]

  • 343 servis sayısı

ECE

[isim]

  • Kraliçe
  • Güzel kadın

    Dün Sirkeci istasyonunu görmeliydiniz, ecemiz geldi. - Falih Rıfkı Atay

EZA (Kelime Kökeni: Arapça eẕāʾ)

[isim]

  • Üzme, sıkıntı verme, üzgü

    Gün geçtikçe içimde anlaşılmaz bir eza uyanmaya başlamıştı. - Reşat Nuri Güntekin

Birleşik Kelimeler: eza cefa

LAZ

[isim]

  • Güney Kafkasyalı bir halk veya bu halktan olan kimse