[isim]

• Önemli bir konuda birkaç kişinin bir arada konuşması, müşavere

[isim]

• Danışmak işi, müşavere, istişare, müzakere, meşveret

  Bu civarda her kim ki başı sıkışır, ona danışmaya gelir. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

• Danışılan yer, müracaat, enformasyon

  Aşağıdaki kapıcı soruyor, danışmadaki şişman kız soruyor. - Attila İlhan

[isim]

• Olmayan bir durumu varmış gibi göstermek veya olduğundan başka anlatmak için önceden yapılan anlaşma, muvazaa

[-e]

[-i]

• Bir iş için bilgi veya yol sormak, görüş almak, istişare etmek, müracaat etmek, meşveret etmek

  Doktor, bugün size ben asıl başka mesele danışmak için geldim. - Halide Edip Adıvar

Ata Sözleri ve Deyimler

• danışan dağı aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış

[isim]

• Bilgi ve düşüncesi alınmak için kendisine danışılan görevli kimse, müşavir

[isim]

• Danışılmak işi

[sıfat]

• Gerçekte olmadığı hâlde bir anlaşma sonunda öyle gösterilen, muvazaalı

[nesnesiz]

• Danışma işi yapılmak

[isim]

• Danışıklı olma durumu, muvazaa

[isim]

• Danışmanın yaptığı görev, müşavirlik

[isim]

• Danışabilmek işi

[-e]

[-i]

• Danışma ihtimali veya imkânı bulunmak

[isim]

• Danışılabilmek işi

[nesnesiz]

• Danışılma ihtimali veya imkânı bulunmak