[-i]

• Temizlemek

• Katışıksız duruma getirmek, tasfiye etmek

[isim]

• Aktarma işi, nakil

[ruh bilimi]

• Psikoterapide hastanın terapiste ruhsal yapısı üzerinde etkili olmuş deneyim ve ilişkilerini aktarması

[isim]

• Kırıtmak işi, cilve, işve

  O kuruntularımız, o tafralarımız, o Ermeni gelini gibi kırıtmalarımız pek boşuna demektir. - Salâh Birsel

[-i]

• Azgın duruma getirmek

[nesnesiz]

• Bitki çok uzamak

[mecaz]

• Çığırından çıkmak veya çıkarmak, ölçüyü kaçırmak

  Zamanımızın Fransız romancıları da bir hayli işi azıtmış durumdadırlar. - Bedri Rahmi Eyuboğlu

[-i]

• Acılık vermek

  Karabiber yemeği acıttı.

• Ağrı, sızı duyulmasına sebep olmak

  Bilmem neden, her iskarpin ayaklarımı acıtıyor. - Peyami Safa

[sıfat]

[kimya]

• Damıtma yoluyla, damıtılarak elde edilmiş olan

  Damıtık su.

[isim]

• Kızarmak işi

[isim]

• Kızarmış yer

[isim]

• Kazıtmak işi

[isim]

• Katırlarını kira ile işleten veya katırlarla eşya taşıyan kimse

[isim]

• Marka satan kimse

[mecaz]

• Marka düşkünü olan kimse

[sıfat]

• Çok dar

  Daracık ve bozuk kaldırımlardan çamurlu sular akıyordu. - Tarık Buğra

[isim]

• Giysilere pili yapan kimse

• Basılmış formaları katlayan kimse

[halk ağzında]

• Kırılmış tahıl satıcısı

[halk ağzında]

• Değirmen işleten kimse, değirmenci

[isim]

• Tımar yapan kimse

[eskimiş]

• Pansumancı

  Çırpınmamam için tımarcı kollarımı, hasta bakıcı kız başımı tuttu. - Peyami Safa

[isim]

• Tımar sahibi

[isim]

• Tarım işleriyle uğraşan kimse, ziraatçı

• Tarım mühendisi veya teknisyeni, ziraatçı