BÜYÜYÜVERMEK Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler

BÜYÜYÜVERMEK harflerini içeren 5 harfli 22 kelime bulunuyor. 5 harfli BÜYÜYÜVERMEK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

MEYVE14, BÜYÜK13, BÜRÜM12, BÜKÜM12, VERME12, VEREM12, YÜKÜM12, BÜRÜK11, YÜRÜK11, BÜKME10, ÜRÜME10, YEREY9, YÜREK9, ÜRKME8, ÜREME8, YEMEK8, YERME8, ERMEK6, KEREM6, KEMER6, KEMRE6, MEREK6

ERMEK

[-e]

  • Erişmek

    Nereden geldiğini anlamadığı bir ataklığa ermişti. - Necati Cumalı

  • Kavuşmak
  • Yetişip dokunmak

    Eli tavana ermek.

[nesnesiz]

  • İnsan veya bitki büyüyüp gelişmek, yetişmek

[nesnesiz]

  • Ürün olgunlaşmak

    Arpalar erdi de gelin, girdik yolmaya - Halk türküsü

[nesnesiz]

[din bilgisi]

  • Kendini Tanrı yoluna vermiş kimse insanüstü kutsal bir aşamaya erişmek

Ata Sözleri ve Deyimler

  • erdiğine erer, ermediğine taş atar

Birleşik Kelimeler: aşermek

KEREM (Kelime Kökeni: Arapça kerem)

[isim]

[eskimiş]

  • Soyluluk, ululuk, büyüklük, asalet
  • Bağış olarak verme, iyilik, cömertlik, eli açıklık, lütuf

    Bir başka kerem beklemez artık gelecekten. - Yahya Kemal Beyatlı

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kerem buyurun (veya eyleyin)
  • kerem etmek

Birleşik Kelimeler: kerem sahibi

KEMER (Kelime Kökeni: Farsça kemer)

[isim]

  • Bele dolayarak toka ile tutturulan, kumaş, deri veya metalden yapılan bel bağı

    Nihat elinde tuttuğu kemeri denize fırlatıp attı. - Peyami Safa

  • Etek, pantolon vb. giysilerin bele gelen bölümü
  • Emniyet kemeri

[sıfat]

  • Tümsekli

    Kemer burun.

[anatomi]

  • Kemiklerden oluşan yay biçimindeki yapı

    Kaş kemeri. Damak kemeri. Ayak kemeri.

[jeoloji]

  • Katmanlı kayaçlarda bir kıvrımın kabarık tepe yeri, tekne karşıtı

[mimarlık]

  • İki sütun veya ayağı birbirine üstten yarım çember, basık eğri, yonca yaprağı vb. biçimlerde bağlayan ve üzerine gelen duvar ağırlıklarını, iki yanındaki ayaklara bindiren tonoz bağlantı

    Büyük bir camiydi bu. Minareleri, kubbeleri, kemerleri ve parmaklıklı pencereleri filan hepsi tamamdı. - Oğuz Atay

[eskimiş]

  • Özellikle yolculukta kullanılan, üzerinde altın, para yerleştirmeye yarar gözleri olan meşin kuşak

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kemer (veya kemerini) sıkmak
  • kemeri dolu olmak

Birleşik Kelimeler: kemer bağlama, kemer gözü, kemer patlıcanı, bel kemeri, emniyet kemeri, su kemeri

[isim]

  • Antalya iline bağlı ilçelerden biri
  • Burdur iline bağlı ilçelerden biri

KEMRE

[isim]

[halk ağzında]

  • Gübre, tezek
  • Deride kalınlaşmış kir tabakası
  • Başta olan kepek

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kemre bağlamak

MEREK

[isim]

[halk ağzında]

  • Samanlık, odunluk, hayvan yemi deposu veya ahır

ÜRKME

[isim]

  • Ürkmek işi, tevahhuş

ÜREME

[isim]

  • Üremek işi

[biyoloji]

  • Canlıların cinsel hücrelerinin birleşmesinden ortaya çıkan tohumla veya doğrudan doğruya oluşturdukları sporlarla çoğalmaları, tenasül

Birleşik Kelimeler: üreme organları, döllenmesiz üreme, eşeyli üreme, eşeysiz üreme, kendiliğinden üreme

YEMEK

[isim]

  • Yemek yeme, karın doyurma işi

    Yemekten sonra gocuğuna sarar yatırırdı beni. - Necati Cumalı

  • Yenmek için pişirilip hazırlanmış yiyecek, aş, taam, ekmek

    Yemekten sonra lokantalı vagondan birer de kahve getirttiler. - Memduh Şevket Esendal

  • Günün belli saatlerinde yenilen besin
  • Konuklara yiyecek verilerek yapılan ağırlama

    Pek protokolcü olduğu için yemek sessiz geçiyordu. - Falih Rıfkı Atay

Ata Sözleri ve Deyimler

  • yemek çıkarmak
  • yemek seçmek
  • yemek vermek
  • yemek yemek

Birleşik Kelimeler: yemekaltı, yemek borusu, yemek dolabı, yemek duası, yemekhane, yemek hizmeti, yemek listesi, yemek masası, yemek odası, yemek salonu, yemek tablası, yemek takımı, alaminüt yemek, ana yemek, başyemek, hazır yemek, seçmeli yemek, seçmesiz yemek, sulu yemek, ev yemeği, güveyi yemeği, iftar yemeği, kuşluk yemeği, orospu yemeği, öğle yemeği, ölü yemeği, sahur yemeği, tencere yemeği

[-i]

  • Ağızda çiğneyerek yutmak

    Adam o kadar çabuk yiyor ki hizmetçi ekmek yetiştiremiyor. - Burhan Felek

  • Aşındırmak, kemirmek, oymak, delmek

    Neclâ onun böyle kendinden geçercesine çalıştığını gördükçe üzüntüden tırnaklarını yiyor. - Haldun Taner

  • Isırmak

    Sivrisinekler çocuğun kollarını yemiş.

  • Batmak, çizmek, kaşındırmak, dalamak
  • Hoşa gitmeyen kötü bir duruma uğramak, tutulmak

    Kendini topladı ama fena yerinden gagayı yedi sanırım... - Memduh Şevket Esendal

[nesnesiz]

  • Hakkı olmayan ve kendisine yasak edilmiş bulunan bir şeyi kabul etmek

    Haram yemek. Rüşvet yemek.

  • Harcamak, tüketmek, bitirmek

    Mirası sen yedin, zahmeti ben çekiyorum diye latife ediyordu. - Memduh Şevket Esendal

  • Yasal yoldan cezalandırılmak
  • Birine alacağını vermemek, ödememek

    Bu adam benim yüz bin liramı yedi.

  • Başkasının parasını harcamak

    Dalkavuklar çok parasını yemişler.

[nesnesiz]

  • Harcanmak, kullanılmak, sarf edilmek

    Yapımına başlanan bu yapı günde 5 ton çimento yiyor.

[mecaz]

  • Sürekli üzmek, tedirgin etmek

    Bu dert beni yiyor.

[argo]

  • Gücünü kırmak, perişan etmek, mahvetmek

[argo]

  • Kandırmak

    Bizi yemek, sana mı kaldı.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • yediği naneye bak!
  • yediği önünde, yemediği ardında
  • yedikleri içtikleri ayrı gitmemek
  • yedirip içirmek
  • ye kürküm ye!
  • yemeden içmeden
  • yeme de yanında yat
  • yiyip bitirmek
  • yiyip içmek

Birleşik Kelimeler: mirasyedi, otyiyenler, balyemez, etyemez, hüryemez, varyemez, karıncayiyen

YERME

[isim]

  • Yermek işi, zem

    Bir hikâyeciyi övebilmek için ötekilerini ulu orta yermeye başladılar. - Sait Faik Abasıyanık

YEREY

[isim]

[coğrafya]

  • Arazi

[jeoloji]

  • Yer kabuğunun oluşumu bakımından ele alınan herhangi bir parçası

    Üçüncü zaman yereyleri.

YÜREK

[isim]

[anatomi]

  • Kalp
  • Bir kimsenin ruhsal yönü, gönül

    Fazıla Hanım'ın elleri terliyor, yüreği sarsılıyordu. - Sait Faik Abasıyanık

  • Kupa (I)

[mecaz]

  • Herhangi bir şeyden çekinmeme, korkmama, yüreklilik, korkusuzluk, cesaret

    Bu iş yürek ister.

[mecaz]

  • Acıma duygusu

    Ona merhume demek bile yürek parçalayıcı bir şeydir. - Reşat Nuri Güntekin

[halk ağzında]

  • Mide, karın, iç

    Ayşe Hanım, kahveciden limon şekeri almış, yürek ferahlatır diye uzatıyor. - Sermet Muhtar Alus

Ata Sözleri ve Deyimler

  • yüreğe işlemek
  • yüreği ağzına gelmek
  • yüreği bayılmak
  • yüreği boğazına tıkanmak
  • yüreği bozulmak
  • yüreği burkulmak
  • yüreği cız etmek (veya cızlamak)
  • yüreği çarpmak
  • yüreği daralmak
  • yüreği dayanmamak
  • yüreği ezilmek
  • yüreği ferahlamak (veya hafiflemek)
  • yüreği götürmemek
  • yüreği göz göz olmak
  • yüreği hop etmek (veya hoplamak veya oynamak)
  • yüreği kabarmak
  • yüreği kaldırmamak
  • yüreği kalkmak
  • yüreği kan ağlamak
  • yüreği kanamak
  • yüreği kararmak
  • yüreği katılmak
  • yüreği kaynamak
  • yüreğinden geçmek
  • yüreğinden gelmek
  • yüreğine (bir şey) çökmek
  • yüreğine dert olmak
  • yüreğine dokunmak
  • yüreğine inmek
  • yüreğine işlemek
  • yüreğine kar yağmak
  • yüreğine kurt düşmek
  • yüreğine od (veya ateş) düşmek
  • yüreğine oturmak
  • yüreğine saplanmak
  • yüreğine sinmek
  • yüreğine su serpmek
  • yüreğini açmak
  • yüreğini ateş almak
  • yüreğini boşaltmak (veya dökmek)
  • yüreğini dağlamak
  • yüreğini eritmek (veya sızlatmak)
  • yüreğini hoplatmak (veya oynatmak veya kaldırmak)
  • yüreğini kaplamak
  • yüreğini kemirmek
  • yüreğinin başı sızlamak
  • yüreğinin yağı (veya yağları) erimek
  • yüreğini pek tutmak
  • yüreğini serinletmek
  • yüreğini tüketmek
  • yüreğini tüketmek
  • yüreği parçalanmak
  • yüreği parça parça olmak
  • yüreği parlamak
  • yüreği rahatlamak
  • yüreği serinlemek
  • yüreği sıkılmak
  • yüreği sıkışmak (veya tıkanmak)
  • yüreği sızlamak
  • yüreği soğumak
  • yüreği şişmek
  • yüreği titremek
  • yüreği tükenmek
  • yüreği ürpermek
  • yüreği yağ bağlamak
  • yüreği yanmak
  • yüreği yarılmak
  • yüreği yerinden oynamak
  • yürek burkmak
  • yürek paralamak (veya parçalamak)
  • yürek Selânik olmak
  • yürek soğutmak
  • yürekten çağırmak
  • yürek tüketmek
  • yürek vermek

Birleşik Kelimeler: yürek acısı, yürek ağrısı, yürek çarpıntısı, yürek darlığı, yürek karası, yürek yarası, yüreği ağzında, yüreği dağlı, yüreği dar, yüreği delik, yüreği dolu, yüreği geniş, yüreği katı, yüreği pek, yüreği temiz, yüreği yanık, yüreği yaralı, yüreği yufka, yürekler acısı, çatal yürek, tek yürek, ana yüreği, eli yüreğinde, açık yürekli, canıyürekten

BÜKME

[isim]

  • Bükmek işi
  • Bükülmüş kaytan veya iplik

[spor]

  • Vücudun bir bölümünü yanındaki bölüm üzerine kıvırma, germe karşıtı

Birleşik Kelimeler: gıcırı bükme

ÜRÜME

[isim]

  • Ürümek işi

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ürümesini bilmeyen köpek sürüye kurt getirir

BÜRÜK

[isim]

  • Çarşaf, başörtüsü
  • Duvak

    Attan iniyom attan / Bürüğüm yedi kattan - Halk türküsü

YÜRÜK

[sıfat]

  • Göçebe olan

    Fakat göç ve yürük hayatı hareme ve kapalılığa gelmez. - Falih Rıfkı Atay

[isim]

[tarih]

  • Osmanlı Devleti'nde otuzar kişilik ocaklar olarak Rumeli'ye yerleştirilen ve savaş zamanlarında geri hizmetlerde çalıştırılan tımarlı asker

Birleşik Kelimeler: yürük aksak, yürük semai