BÖCEKLENEBİLME Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler

BÖCEKLENEBİLME harflerini içeren 5 harfli 57 kelime bulunuyor. 5 harfli BÖCEKLENEBİLME kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

Ayrıca, "Böceklenebilme ile başlayan 5 harfli kelimeler. İçinde Böceklenebilme olan 5 harfli kelimeler." içeriklerine bakabilirsiniz.

BÖCEK16, BÖNCE16, BÖLME14, KÖMBE14, MÖBLE14, ÖNCEL14, BÖLEN13, ÖNLEM12, ÖLMEK12, BENCİ10, BENCE10, BELCE10, CEBİN10, CEBEL10, CELBE10, BEBEK9, EMCEK9, EMCİK9, İMECE9, MELCE9, CEMİL9, BİNME8, BİLME8, ELCİK8, MEBNİ8, NİCEL8, CELİL8, BİNEK7, BİLEK7, BENEK7, BELLİ7, BELKİ7, BELİK7, BELEN7, BELEK7, BENLİ7, EBELİ7, EKLEM6, ELEME6, ENLEM6, ENEME6, ELMEK6, EMLİK6, İNMEK6, İLMEK6, İMLEK6, KELEM6, MİLEL6, MELEK6, MELİK6, NEMLİ6, ELLİK5, İLKEL5, KELLE5, KELLİ5, LİKEN5, NİKEL5

ELLİK

[isim]

[halk ağzında]

  • Eldiven
  • Ekin biçerken sol elin parmaklarına geçirilen, eldiven biçiminde, tahtadan yapılan bir araç

[denizcilik]

  • Yelken dikenlerin kullandığı, madenî yüksüğü olan meşin eldiven

İLKEL

[sıfat]

  • İlk durumunda kalmış olan, gelişmesinin başında bulunan, iptidai, primitif

    Tiyatro yönetimi ve sahne düzeni her bakımdan ilkel, çağın koşullarına uygun olarak bozuktu. - Metin And

  • Sanatta yalın bir nitelik gösteren, yapmacıksız olan, primitif
  • Basit, karmaşık olmayan

    Gayet ilkel bir dokuma tezgâhında harıl harıl çalışan iki işçi gördüm. - Fikret Otyam

[isim]

  • Özellikle XIV-XV. yüzyıllarda İtalyan ressamlarına, Orta Çağ sonlarında Avrupa ressamlarına verilen ad

[mecaz]

  • Eğitimsiz, kültürsüz, görgüsüz

[felsefe]

  • Zaman bakımından en eski olan, iptidai, primitif

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ilkel kalmak

Birleşik Kelimeler: ilkel memeliler, ilkel toplum

KELLE (Kelime Kökeni: Farsça kelle)

[isim]

  • Koyun, kuzu ve keçinin pişirilmiş başı
  • Ekinlerde başak
  • Külçe biçimindeki şeker

    Şekerin kellesi yetmiş üç kuruştan satılıyor. - Attila İlhan

[teklifsiz konuşmada]

  • Baş, kafa

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kelle götürmek
  • kelle koltukta gezmek
  • kelle koparmak
  • kelle koşturmak
  • kelle kulak yerinde
  • kelle sağ olsun da külah bulunur
  • kellesinden olmak
  • kellesini koltuğuna almak
  • kellesini uçurmak
  • kellesini vurdurmak
  • kelleyi koltuğun altına almak
  • kelleyi vermek

KELLİ

[edat]

[halk ağzında]

  • `Sonra` edatı gibi, çıkma durumundaki sözlerin ardı sıra geldiğinde birbirine bağladığı iki yargıdan birincisini zorlayıcı bir sebep olarak gösteren bir söz

    Sen meram ettikten kelli, tekeden süt çıkarırım, ağam! diyordu. - Halikarnas Balıkçısı

LİKEN (Kelime Kökeni: Yunanca)

[isim]

[bitki bilimi]

  • Bir mantarla bir su yosununun ortak yaşamasıyla ortaya çıkan bitkilerin genel adı

[tıp]

  • Kaşındırıcı bir deri hastalığı

Birleşik Kelimeler: liken bilimi

NİKEL (Kelime Kökeni: Fransızca nickel)

[isim]

[kimya]

  • Atom numarası 28, atom ağırlığı 58,71, yoğunluğu 8,9 olan, gümüş parlaklığında, demir sertliğinde, kolay işlenebilen ve kolayca tel durumuna getirilebilen bir element (simgesi Ni)

Birleşik Kelimeler: nikel kaplama

EKLEM

[isim]

[anatomi]

  • Vücut kemiklerinin uç uca veya kenar kenara gelip birleştiği yer, mafsal

Birleşik Kelimeler: eklem bacaklılar, omuz eklemi

ELEME

[isim]

  • Elemek işi, eliminasyon

[spor]

  • Çeyrek sona katılacak sporcu ve takımları ayırmak için düzenlenen seçme yarışı

Birleşik Kelimeler: eleme sınavı, ön eleme

ENLEM

[isim]

[coğrafya]

  • Yer yuvarlağı üzerinde herhangi bir noktadan geçen paralel ile Ekvator arasındaki yay parçasının açısal değeri, arz derecesi

Birleşik Kelimeler: enlem dairesi

ENEME

[isim]

  • Enemek işi

ELMEK (Kelime Kökeni: (elektronik mektup'tan))

[isim]

[bilişim]

  • Elektronik posta

EMLİK

[isim]

[halk ağzında]

  • Emme döneminde olan çocuk

    Koç yiğidin yanında olur yazısı / Ananın babanın emlik kuzusu - Halk türküsü

  • Zamanından daha geç doğan kuzu veya oğlak

İNMEK

[-den]

  • Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek
  • Bir taşıt veya binek hayvanından yere basmak

    Tramvayın ön tarafından hızla inerken, arkasından bir sesin bağırdığını gördü. - Peyami Safa

  • Dağ, tepe vb. yüksek bir yerden gelmek

    Dağdan kurt indi.

[-e]

  • Bir yerden başka bir yere gitmek, varmak

    Bünyamin, gücünün yettiği kadar hızlı yürüyüp Haliç'e indi. - İhsan Oktay Anar

[-e]

  • Konaklamak

    Samananbarı köyünün en büyük ve gösterişli evine inmişlerdi. - Halide Edip Adıvar

[nesnesiz]

  • Alçalıp eski durumuna dönmek

    Sular indi. Şiş indi.

[nesnesiz]

  • Fiyatı düşürmek

    Bin lira daha indim, gene almadı.

  • Değeri düşmek

    Altın fiyatları indi.

[-e]

[argo]

  • Vurmak

    Şimdi kafana inerim!

[nesnesiz]

  • Yıkılmak

    Yağmurdan duvar inmiş.

[-e]

  • İnme gelmek

    Sağ tarafına inmiş.

  • Bir yeri kaplamak, basmak veya bir yerden akmak, kaymak

    Gemi baş döndüren zaferli bir gürültüyle indi sulara. - Çetin Altan

  • Uzamak, ulaşmak

    Beyaz taşlardan yapılmış kısa bir duvarın ötesindeki zeytinlik ta vadiye kadar iniyordu. - Ömer Seyfettin

  • Ağmak
  • Sayısı azalmak

    Evvelden daha çok olduğumuzu zannettiğim hâlde sayımız son günlerde bu miktara inmiştir. - Reşat Nuri Güntekin

Birleşik Kelimeler: indibindi, günindi

İLMEK

[isim]

  • Çözülmesi kolay düğüm, eğreti düğüm, ilmik

    Kazak ördüm ağladım / İlmek ilmek bağladım - Halk türküsü

[-i]

  • Hafif bir düğüm yaparak bağlamak
  • Halı dokurken düğümleri bağlamak

Ata Sözleri ve Deyimler

  • iler tutar yeri olmamak (veya kalmamak)

[-e]

[halk ağzında]

  • Değmek, dokunmak

İMLEK

[isim]

  • Bir kurum veya kuruluşun kendine seçtiği, bazı ticaret eşyası üzerine konulan, o eşyayı üreten veya satanı tanıtan resim, harf vb. özel işaret, logo