BURKABİLMEK Harflerini İçeren 6 Harfli Kelimeler

BURKABİLMEK harflerini içeren 6 harfli 30 kelime bulunuyor. 6 harfli BURKABİLMEK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

BUMBAR12, BAMBUL12, BURKMA10, BURMAK10, BULMAK10, EBABİL10, KAMBUR10, MAKBUL10, REBABİ10, BİLMEK9, EBRULİ9, KALBUR9, KAMBER9, LAMBRİ9, MAKBER9, BAKİRE8, EKABİR8, KURMAK8, KUMRAL8, KABİLE8, MAKULE8, RAKİBE8, İRKMEK7, KARLUK7, KAKULE7, KAMERİ7, KEMLİK7, REKLAM7, KARELİ6, KALKER6

KARELİ

[sıfat]

  • Karelere bölünmüş, üstünde kareleri olan, damalı, satrançlı

    Dokuz kat elbiseniz arasında, iri siyah kareli elbisenizi bulamamışlar. - Necip Fazıl Kısakürek

KALKER (Kelime Kökeni: Fransızca calcaire)

[isim]

[mineraloji]

  • Kireç taşı

Birleşik Kelimeler: sedefli kalker

İRKMEK

[nesnesiz]

[halk ağzında]

  • Birikmek
  • Tiksinmek

[eskimiş]

  • Biriktirmek, toplamak

KARLUK

[isim]

[tarih]

  • Eski Türk boylarından biri

KAKULE (Kelime Kökeni: Arapça ḳāḳulle)

[isim]

[bitki bilimi]

  • Zencefilgillerden, sıcak iklimlerde yetişen güzel kokulu bir bitki (Elettaria cardamomum)
  • Bu bitkinin bahar olarak kullanılan tohumu

KAMERÎ (Kelime Kökeni: Arapça ḳamerī)

[sıfat]

[eskimiş]

  • Ayla ilgili

Birleşik Kelimeler: kamerî ay, kamerî takvim, kamerî yıl

KEMLİK

[isim]

  • Kötülük

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kemlik etmek

REKLAM (Kelime Kökeni: Fransızca réclame)

[isim]

  • Bir şeyi halka tanıtmak, beğendirmek ve böylelikle sürümünü sağlamak için denenen her türlü yol

    Şehirde canlı reklam dolaştırmak hiçbirimizin aklına gelmemişti. - Reşat Nuri Güntekin

  • Bu amaç için kullanılan yazı, resim, film vb

Ata Sözleri ve Deyimler

  • reklam etmek
  • reklam yapmak

Birleşik Kelimeler: reklam ajansı, reklam filmi, reklam kuşağı, reklam levhası, bilinçaltı reklam, gizli reklam, sanal reklam, tanıtıcı reklam

BAKİRE (Kelime Kökeni: Arapça bākire)

[sıfat]

  • Cinsel ilişkide bulunmamış (dişi), kızoğlan, kızoğlankız, erden

    Bu mahallede bakire kızları bakkal dükkânına bile yollamıyorlar. - Peyami Safa

EKÂBİR (Kelime Kökeni: Arapça ekābir)

[isim]

[eskimiş]

  • Büyükler, devlet büyükleri, ileri gelenler

    Kaymakam beyin hemen arkasında kalan ekâbiri umursamadan sıtma doktoru da kalkmıştı. - Tarık Buğra

[alay yollu]

  • Kendini beğenmiş kimse

    Senin gibi ekâbir bir adam bu tür haberlerin peşinde koşturmaz. - Ahmet Ümit

KURMAK

[-i]

  • Bir şeyi oluşturan parçaları birleştirerek bütün durumuna getirmek, monte etmek

    Geniş çöl ufukları arasında çadırlarımızı kurduk. - Falih Rıfkı Atay

  • Hazırlamak

    Kurduğu sofraya, yaptığı salataya git de bak! - Refik Halit Karay

  • Yaylı, zemberekli şeylerde yayı veya zembereği germek

    Çocukça bir sevinçle kurduğun çalar saatleri çalıp duruyor. - Haldun Taner

  • Gereken şartları hazırlayıp kendi kendine olmaya bırakmak

    Turşu kurmak.

  • Etkisi ve önemi geniş şeyler meydana getirmek, tesis etmek

    Dünyanın en büyük imparatorluklarını kuran kimlerdi? - Orhan Seyfi Orhon

  • Yapmak, inşa etmek

    Çirkin yapıları örtecek güzel yapılar kuralım. - Nurullah Ataç

  • Yapmak, oluşturmak

[ticaret]

  • Ortaklık sağlamak
  • Belli bir işte beraber çalışacak kimseleri belirlemek

    Teşkilatı ilçede sevilip sayılan bir avukat kurmuştu. - Tarık Buğra

  • Bir araya getirmek, toplamak

    Divan kurmak.

  • Düşünmek

    Yalnız hayalle geçiniyorum, ben yalnız hayal kuruyorum. - Sait Faik Abasıyanık

  • Aklına koymak

    O gitmeyi bir kez kurdu mu artık durmaz.

  • Zihinde büyütmek

    Bayram Ağa, uşakların söylediklerini kurdukça kurdu. - Halide Edip Adıvar

  • Sağlamak, oluşturmak

    Dostluk kurmak. İlişki kurmak.

[mecaz]

  • Bir kimseyi dedikodu veya telkinlerle başkasına karşı öfkelendirmek

KUMRAL

[isim]

  • Koyu sarı veya açık kestane rengi

[sıfat]

  • Teni ve saçları sarıya çalan açık buğday rengi olan(kimse)

    Ekrandaki Loretta, ince yapılı, uzun bacaklı, kumral, yeşil gözlüydü. - Elif Şafak

KABİLE (Kelime Kökeni: Arapça ḳabīle)

[isim]

[toplum bilimi]

  • Boy (II)

    Avla geçinen bir kabile, bu gıdaları tesadüfe borçlu olduğuna inanabilir. - Cemil Meriç

MAKULE (Kelime Kökeni: Arapça maḳūle)

[isim]

[eskimiş]

  • Çeşit

[felsefe]

[mantık]

  • Ulam

RAKİBE (Kelime Kökeni: Arapça raḳībe)

[isim]

[eskimiş]

  • Kadın rakip

    Kocalarının aşkına sahip ve hâkim olmak hususundaki mübarezede kadınlar rakibelerine nispetle pek müsait olmayan bir mevkide bulunurlar. - Hüseyin Cahit Yalçın