BUDAYIVERMEK Harflerini İçeren 6 Harfli Kelimeler

BUDAYIVERMEK harflerini içeren 6 harfli 24 kelime bulunuyor. 6 harfli BUDAYIVERMEK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

DEVREK14, VURMAK14, VERMEK13, BUYMAK12, BARYUM12, DUYMAK12, MABUDE12, RADYUM12, YARDIM12, UYARIM11, YEDMEK11, ARBEDE10, BURKMA10, BURMAK10, DURMAK10, KURMAY10, KUDEMA10, KAMBUR10, YUKARI10, DERMEK9, KADEME9, KAMBER9, MAKBER9, YERMEK9

DERMEK

[-i]

[halk ağzında]

  • Bir araya getirmek, derlemek, toplamak, devşirmek

    Bir çiçek dermeden sevgi bağından / Huduttan hududa atılmışım ben - Faruk Nafiz Çamlıbel

KADEME (Kelime Kökeni: Arapça ḳademe)

[isim]

  • Aşama, basamak, derece

[askerlik]

  • Motorlu araçların bakım ve onarım işlerinin yapıldığı birim, bakımevi

Birleşik Kelimeler: kademe ilerlemesi, kademe kademe

KAMBER (Kelime Kökeni: Arapça ḳanber)

[isim]

[eskimiş]

  • Sadık köle

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kambersiz düğün olmaz

MAKBER (Kelime Kökeni: Arapça maḳber)

[isim]

[eskimiş]

  • Mezar

    Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın / Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın - Mehmet Akif Ersoy

YERMEK

[-i]

  • Kötülüklerini söylemek, zemmetmek
  • Birinin veya bir şeyin kusurlarını ortaya koymak, hicvetmek, övmek karşıtı
  • Beğenmemek, hoşlanmamak, tiksinmek

Birleşik Kelimeler: kireçyeren

ARBEDE (Kelime Kökeni: Arapça ʿarbede)

[isim]

  • Çatışma, patırtı

    İşler arapsaçına döner ve doğacak arbedeleri de önlemenin çaresi bulunmaz. - Kerim Korcan

BURKMA

[isim]

  • Burkmak işi

BURMAK

[-i]

  • Bir şeyi iki ucundan tutup ekseni etrafında ters yönlere çevirerek bükmek

    Bazı sıkı zamanlarda öyle olur ki sırtımdan çıkan gömleği elimde burup sıktığım zaman, tekneden çıkmış çamaşır gibi zırıl zırıl su akar. - Reşat Nuri Güntekin

  • İğdiş etmek
  • Ağza kekre tat vermek

    Bu ayva ağzımı burdu.

  • Mide, bağırsak sancımak
  • Acıtmak

DURMAK

[nesnesiz]

  • Hareketsiz durumda olmak

    Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

  • İşlemez olmak, çalışmamak

    Bileğimdeki saat durmuş. - Aka Gündüz

  • Bir yerde bir süre oyalanmak, eğlenmek, eğleşmek, tevakkuf etmek

    Yolda nerede çeşme gördümse durdum, elimi yüzümü yıkadım, su içtim. - Necati Cumalı

  • Dinmek, kesilmek

    Yağmur durdu.

  • Varlığını sürdürmek

    Türklerin yüzlerce yıl önceki kitabeleri hâlâ duruyor.

  • Var olmak

    Bu kadar dersim dururken sinemaya nasıl gideyim?

  • Beklemek, dikilmek

    Oturacak değil, ayakta duracak yer yok. - Reşat Nuri Güntekin

  • Yaşamak

    Anneannen duruyor mu?

  • Birisinin malı olarak bulunmak veya o malla ilişkisi olmak

    Yazlık eviniz hâlâ duruyor mu?

  • Kalmak

    Artık çok durmamış, yanındaki hanımla birlikte balodan çıkmış. - Mahmut Yesari

  • Bir yerde olmak veya bulunmak

    Aspirin getirmeyeceğini adı gibi biliyordu çünkü çekmecesinde dokunulmamış bir kutu duruyordu. - Tarık Buğra

  • Belli bir durumda, bir görevde bulunmak

    Her gelişimde ben de maçları seyreder, kaleci dururdum. - Haldun Taner

  • Ara vermek

    Sabahtan beri hiç durmadım.

  • Bir konuyla çok ilgilenmek, üstüne düşmek

[yardımcı fiil]

  • Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur: Çalışadurmak, bakadurmak, getiredurmak, yiyedurmak gibi

Ata Sözleri ve Deyimler

  • dur! (veya durun!)
  • durdu durdu, turnayı gözünden vurdu
  • durduğu yerde (veya durduk yerde)
  • dur durak (veya dur dinlen veya dur otur) yok

Birleşik Kelimeler: duran top, durmuş oturmuş, dursuz duraksız, durup dinlenmeden, durup durup, durup dururken, süreduran

KURMAY

[isim]

[askerlik]

  • Harp akademilerine girerek eğitimlerini başarıyla bitirmiş subay, erkânıharp

[sıfat]

  • Kurmaylık yetkisi ve niteliği olan (subay)

    Bir de erkek kardeşleri varmış, bir kurmay binbaşı. - Memduh Şevket Esendal

Birleşik Kelimeler: kurmay başkanı, genelkurmay

KUDEMA (Kelime Kökeni: Arapça ḳudemā)

[isim]

[eskimiş]

  • Eskiler, eski insanlar
  • Eskiliği bakımından ileri gelenler, öne çıkanlar

    Kudemanın şiirde iddiaları ancak kendi şiirlerinin bambaşka bir cevher olduğu sadedine kadar giderdi. - Yahya Kemal Beyatlı

KAMBUR

[isim]

  • Bel veya göğüs kemiğinin eğrilmesi, raşitizm sonucu sırtta ve göğüste oluşan tümsek, kambur zambur
  • Bazı hayvanların sırtındaki çıkıntı

    Bu genç bir deve idi. Semeri yoktu. Çok tüylü kamburu meydandaydı. - Ömer Seyfettin

  • Yapı veya eşyada dışarıya doğru eğrilme
  • Ütü yastığı

[sıfat]

  • Vücudunda bu tümsek bulunan (kimse)

    Omuzları çökmüş, kambur bir dilenciye benzetiyorum kendimi. - Ahmet Ümit

[mecaz]

  • Sıkıntı, dert

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kambura yatmak
  • kamburu çıkmak
  • kamburunu çıkarmak
  • kambur üstüne kambur (veya kambur kambur üstüne)

Birleşik Kelimeler: kambur felek, kambur zambur

YUKARI

[isim]

  • Bir şeyin üst bölümü, fevk, aşağı karşıtı

[mecaz]

  • Yetkili kimse

    Emir yukarıdan gelince çaresiz kaldık.

[sıfat]

  • Benzerleri arasında üstte bulunan

    Yukarı kat.

[sıfat]

[mecaz]

  • Aşama, sınıf, makam bakımından ileride olan

    O bizden yukarı sınıftandı.

[zarf]

  • Üst tarafa, üstteki kata, üste, yükseğe, yukarıya

    Yukarı, kocasının odasına çıktı. - Memduh Şevket Esendal

Ata Sözleri ve Deyimler

  • yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal

Birleşik Kelimeler: yukarı mahalle, aşağı yukarı, başyukarı, bayır yukarı, çiviyukarı, yokuş yukarı, aşağılı yukarılı

UYARIM

[isim]

[biyoloji]

  • Bir uyaran karşısında organizmanın gösterdiği tepki, tembih
  • Bir uyarma sebebiyle herhangi bir kasta, salgı bezinde olan açık veya gizli değişme

YEDMEK

[-i]

[halk ağzında]

  • Çekerek peşinden götürmek, yedeğinde götürmek

    Çakır, ömründe ilk defa bir kağnı yürütüyor, öküz yediyordu. - Nihal Atsız

[mecaz]

  • Yanında, beraberinde götürmek

    Burhan'ın kolu Ayşe'ye düşmesin diye sımsıkı sarılmış, yalnız bir arkadaş ve kardeş gibi değil, aynı zamanda bir sevgili rikkatiyle onu yediyordu. - Halide Edip Adıvar