[nesnesiz]

• Bunalmasına yol açılmak

[nesnesiz]

• Bulutlarla kaplanmak

  Gökler bulutlanıyor rüzgâr serinliyordu / Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince - Faruk Nafiz Çamlıbel

[mecaz]

• Kederlenmek, hüzünlenmek

  Acaba Saffet'in vaktiyle nişanlısı olduğunu söylese Mazlume ile başlayan bu billur gibi şeffaf sevgi bulutlanır mıydı? - Halide Edip Adıvar

[-i]

• Burkma ihtimali veya imkânı bulunmak

• Burkmaya gücü yetmek

[isim]

• Bunalabilmek işi

[nesnesiz]

• Budak sürmek, dallanmak

[isim]

• Bulanabilmek işi

[isim]

• Burulabilmek işi

[nesnesiz]

• Bunak bir duruma gelmek

[isim]

• Bulunabilmek işi

[isim]

• Bulaşkan olma durumu

[-i]

• Bulanmasına yol açmak, bulanmasını sağlamak

  Biz bile kendimizi en sadık bir aynada görmek istesek nefesimizin buğusu aynamızı bulandırır. - Abdülhak Şinasi Hisar

[-e]

[mecaz]

• İki veya daha çok şeyi birbirlerinden fark edilmeyecek bir biçimde karıştırmak

  Acaba beyaza bulanmış kalastan mı, şüphesi tekrar zihnini bulandırdı. - Ömer Seyfettin

[nesnesiz]

• Buruk bir durum almak

  Gülümseyişi de buruklaştı. - Tarık Buğra

[nesnesiz]

• Burulması sağlanmak

[isim]

• Burdurlu olma durumu

[isim]

• Bunayabilmek işi