BOĞUKLAŞABİLMEK Harflerini İçeren 6 Harfli Kelimeler

BOĞUKLAŞABİLMEK harflerini içeren 6 harfli 70 kelime bulunuyor. 6 harfli BOĞUKLAŞABİLMEK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

BAŞBUĞ21, BOĞMAK17, BAĞLAM16, KAĞŞAK16, MEBLAĞ16, ELOĞLU15, MUĞLAK15, BOŞLUK13, BOŞAMA13, BAŞMAL12, BAŞMAK12, BAMBUL12, KOKMUŞ12, OLUŞMA12, BİŞKEK11, BEŞLİK11, KOŞMAK11, LOŞLUK11, MEŞKUK11, MAŞUKA11, OKŞAMA11, ULAŞMA11, AMBOLİ10, BOLLUK10, BOKLUK10, BLOKLU10, BAMAKO10, BULMAK10, BULAMA10, BALBAL10, EBABİL10, KUŞLAK10, KAŞKOL10, MALABO10, MAKBUL10, ŞAKULİ10, ŞEMAİL10, AŞKALE9, ABLUKA9, AMBALE9, BİLMEK9, BAKMAK9, KALLEŞ9, KAŞELİ9, MABLAK9, OKUMAK9, ŞALLAK9, ŞALAKİ9, BAKKAL8, BELLİK8, KOLLUK8, KİLOLU8, KABİLE8, KALOMA8, MUALLA8, MAKULE8, OKLAMA8, ULAMAK8, ALLAME7, ALAKOK7, KAKULE7, KALİKO7, KALKMA7, KALMAK7, KEMLİK7, MAAİLE7, MAKALE7, ALKALİ6, KELLİK6, LAKLAK6

ALKALİ (Kelime Kökeni: Fransızca alcali)

[isim]

[kimya]

  • Alkali metallerin hidroksitleriyle amonyum hidroksitin genel adı

Birleşik Kelimeler: alkali metaller, alkalimetre

KELLİK

[isim]

  • Kel olma durumu

    Tepelerindeki kellik, yavaş yavaş çıkan tüylerle kapanıyor. - Ömer Seyfettin

  • Vücudun kıllı yerlerinde üreyen bir tür mantarın, kılların dökülmesine yol açtığı bulaşıcı bir hastalık
  • Çıplak, bitkisiz yer

LAKLAK (Kelime Kökeni: Arapça laḳlāḳ)

[isim]

  • Leyleğin gagasıyla çıkardığı ses

[mecaz]

  • Ara vermeden söylenilen saçma sapan söz dizisi, gevezelik

Ata Sözleri ve Deyimler

  • laklak etmek

ALLAME (Kelime Kökeni: Arapça ʿallāme)

[sıfat]

  • Çok ve derin bilgisi olan, çok bilgili

    Tarihî zihniyet taşımak için tarihçi olmak şart değildir. İlmî düşünebilmek için allame olmak şart olmadığı gibi. - Sabahattin Eyuboğlu

Ata Sözleri ve Deyimler

  • allame kesilmek

Birleşik Kelimeler: allameicihan

ALAKOK (Kelime Kökeni: Fransızca à la coque)

[isim]

  • Rafadan yumurta

    Sabahleyin kendisine bir alakok ziyafeti çekecekti. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

KAKULE (Kelime Kökeni: Arapça ḳāḳulle)

[isim]

[bitki bilimi]

  • Zencefilgillerden, sıcak iklimlerde yetişen güzel kokulu bir bitki (Elettaria cardamomum)
  • Bu bitkinin bahar olarak kullanılan tohumu

KALİKO (Kelime Kökeni: (Hindistan'da Kalküta şehrinin adından))

[isim]

  • Pamuk iplikleriyle yapılan ilk cilt bezi

KALKMA

[isim]

  • Kalkmak işi

    Sabahları erken kalkmayı sevmeyen, gece geç yatan gececi kişilerdensiniz. - Tomris Uyar

KALMAK

[nesnesiz]

  • Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek

    Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı. - Tarık Buğra

  • Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak

    Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı. - Osman Cemal Kaygılı

[-de]

  • Konaklamak, konmak

    Hemen karargâha yerleşmezsem ne geri dönebilir ne de otelde kalabilirdim. - Falih Rıfkı Atay

[-le]

  • Oturmak, yaşamak

    Tam beş sene benimle beraber kaldı. - Sait Faik Abasıyanık

  • Eğleşmek
  • Hayatını sürdürmek, yaşamak

    O aileden bir bu çocuk kaldı.

  • Varlığını korumak, sürdürmek

    Eniştemizin iptidai kalmış huyları da vardı. - Abdülhak Şinasi Hisar

[-de]

  • Oyalanmak, vakit geçirmek

    Kısa bir süre tezgâhın önünde kaldı. - Necati Cumalı

  • Sınıf geçmemek

    Çocukların içinde kalanlar da var geçenler de.

[-de]

  • İşlemez, yürümez duruma gelmek

    Araba yarı yolda kaldı.

[-e]

  • İleriye atılmak, ertelenmek

    Mahkeme ayın on sekizine kaldı. - Sait Faik Abasıyanık

[-de]

  • Bir şeyle kaplanmak, bir şeye bulanmak

    Oda duman içinde kaldı.

[-de]

  • Bir işi belli bir noktada bırakmak, ara vermek

    Bugün iş maddesinde kaldık.

[-den]

  • Miras olarak geçmek

    Çiftlik ana babasından kalmış.

[-den]

  • Yapamamak

    Misafir geldi, gezmeden kaldık.

  • Belli bir gelirle geçinmek zorunda bulunmak

    Refika, valide, iki kerime kaldık mı biz iki bin kuruş tekaüt maaşına. - Haldun Taner

[-le]

  • Yetinmek

    Yalnız dayak atmakla kalmadı, onu işinden de çıkardı.

[-le]

  • Sınırlanmak

    Amasya'da iken karşılaştığımız vaziyet yalnız Şeyh Recep Vakası ile kalmadı. - Atatürk

  • Herhangi bir durumu sürdürmek

[yardımcı fiil]

  • Olmak, herhangi bir durumda bulunmak

    Fatma'nın yemek çantası olmasaydı dün aç kalmıştık. - Falih Rıfkı Atay

[yardımcı fiil]

  • Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e), -ıp (-ip) zarf-fiil eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur

    Bakakalmak.

    Şaşakalmak.

    Donakalmak. Şaşırıp kalmak. Donup kalmak.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • ... den kalır yeri yok
  • ... ye kalsa (veya kalırsa)
  • kaldı ki

Birleşik Kelimeler: kala kala, geri kalmış

KEMLİK

[isim]

  • Kötülük

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kemlik etmek

MAAİLE (Kelime Kökeni: Arapça maʿaʿāʾile)

[zarf]

[eskimiş]

  • Ailece, ev halkıyla birlikte

    Bizim evin bacası çekmiyor. Bütün kış, maaile kömür vuruyor bizi bu yüzden. - Nazım Hikmet

MAKALE (Kelime Kökeni: Arapça maḳāle)

[isim]

  • Bilim, fen konularıyla siyasal, ekonomik ve toplumsal konuları açıklayıcı veya yorumlayıcı niteliği olan gazete veya dergi yazısı

Birleşik Kelimeler: başmakale

BAKKAL (Kelime Kökeni: Arapça baḳḳāl)

[isim]

  • Yiyecek, içecek vb. maddeleri perakende olarak satan kimse

    Bakkallar, sebzeciler eline bir iki şey tutuştururlardı. - Ayla Kutlu

  • Bu maddelerin satıldığı dükkân

Ata Sözleri ve Deyimler

  • bakkala bırakma!

Birleşik Kelimeler: bakkal çakkal, bakkal defteri, bakkal kâğıdı, bozbakkal

BELLİK

[isim]

  • İşaret, marka
  • Ayraç

KOLLUK

[isim]

  • Gömlek kollarının ucundaki iliklenen bölüm, manşet

    Frenk gömleğinde, bazen bileklerinden ellerinin üstüne düşen yuvarlak, katı, kolalı kollukları vardı. - Abdülhak Şinasi Hisar

  • İş yaparken giysiyi korumak için bilekten dirseğe kadar kola geçirilen, genellikle koyu renkli kumaştan dikilmiş parça

    Ellerini kolluklarından sıyırıp çekmekte bir zorluğa uğramıştır. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu

  • Kollara takılan ve dikkati çekmesi istenen görevlilerin kimliklerini gösteren şerit

[isim]

  • Güvenliği sağlamakla görevli polis veya jandarma

    Bu onurlu kolluk görevini seve seve üstlenirlerdi. - Muzaffer Uyguner

Birleşik Kelimeler: karakolluk, kolluk kuvveti