[-i]

[mantık]

• Özel diye alınan bir şeye, genel bir kavramın altında yer vermek

[isim]

• Atkılamak işi, argaçlama

[isim]

• Kolalamak işi

[isim]

• Malta taşı ile kaplı sofa, avlu

  Bu üç kadın loşça bir maltalığa girdiler. - Hüseyin Rahmi Gürpınar

[-i]

[halk ağzında]

• Zehirlemek, ağılamak

• Otamak

[isim]

[hayvan bilimi]

• Alabalıkgillerden, soğuk ve duru sularda yaşayan, eti turuncu ve lezzetli bir tatlı su balığı, ala (Trutta faris)

[isim]

• Sık sık kesimi yapılan orman

• Bir köyün odun gereksinimini sağlamasına izin verilen koruluk veya orman bölgesi

[-i]

• Bal sürmek

[sıfat]

• Tabakası olan, katmanlı

[-i]

• Az denecek bir miktara indirmek

  İlk işleri kullandıkları renkleri azaltmak oluyor. - Bedri Rahmi Eyuboğlu

• Eskisinden az bir duruma getirmek

  Dosta saygısızlık, dosttan çok saygısızın değerini azaltır. - Nermi Uygur

• Etkisini yitirmesine sebep olmak, hafifletmek

  Günlerdir kafasında, yüreğinde gittikçe artan ağırlığı biraz olsun azaltır mıydı bu? - Yusuf Atılgan

[isim]

• Bol duruma getirme

[nesnesiz]

[halk ağzında]

• Bollaşmak

[isim]

• Eskiden yapılarda lamba koyacak veya takılacak yer

[sıfat]

• Lambanın alabileceği kadar

  Bir lambalık gaz yağı.

[sıfat]

• Kısa boylu, şişman, tıknaz ve tombulca

  O, o zaman vara yoğa gülen tombalak bir çocuktu. - Reşat Nuri Güntekin

[isim]

[denizcilik]

• Dalga serpintilerini önlemek için kayıkların küpeştesine baştan kıça doğru yerleştirilen tahta