BERRAKLAŞMAK Harflerini İçeren 5 Harfli Kelimeler

BERRAKLAŞMAK harflerini içeren 5 harfli 57 kelime bulunuyor. 5 harfli BERRAKLAŞMAK kelime türetme listesi ve kelime anlamları.

ABRAŞ10, AKBAŞ10, BAŞKA10, BAŞAK10, ERBAŞ10, AŞAMA9, AŞMAK9, ALMAŞ9, AKŞAM9, MAŞER9, ŞAMAR9, AMBAR8, AMBER8, BAREM8, BAKMA8, BAKAM8, EŞKAL8, KAŞAR8, LAMBA8, ŞALAK8, ŞAKAK8, ARABA7, ABLAK7, AKABE7, BARAK7, BARKA7, BALAR7, BAKLA7, BEKAR7, ERBAA7, KABAK7, ARAMA6, ALMAK6, AKMAK6, ALARM6, EMLAK6, KREMA6, KAMER6, KARMA6, KALEM6, KALMA6, KAKMA6, KEMAL6, KELAM6, MARKE6, MARKA6, MARAL6, MALAK6, MAKAK6, MERAK6, RAMAK6, RAKAM6, ARAKA5, AKALA5, ALAKA5, KARAR5, KALAK5

ARAKA (Kelime Kökeni: Rumca)

[isim]

[bitki bilimi]

  • İri taneli bezelye

AKALA

[isim]

  • Amerikan tohumundan yurdumuzda üretilen bir tür pamuk

ALAKA (Kelime Kökeni: Arapça ʿalāḳa)

[isim]

  • İlgi

    Sporla alakası var, dedimse öyle sıkı fıkı bir alaka değil. - Nazım Hikmet

  • Gönül bağı

Ata Sözleri ve Deyimler

  • alaka (veya alakasını) çekmek (veya toplamak veya uyandırmak)
  • alaka duymak
  • alakayı (veya alakasını) kesmek

Birleşik Kelimeler: kelalaka

KARAR (Kelime Kökeni: Arapça ḳarār)

[isim]

  • Bir iş veya sorun hakkında düşünülerek verilen kesin yargı

    Bu kararı söyleyen sesin tesiri gözlerimizi yaşla doldurdu. - Hamdullah Suphi Tanrıöver

[hukuk]

  • Herhangi bir durum için tartışılarak verilen kesin yargı, hüküm

    Yargıç kararı.

  • Bu yargıyı bildiren belge

    Mahkeme kararını aldı.

  • Değişmeyen, düzenli durum, düzenlilik, yöntemlilik
  • Değişmez olma

    Havanın hiç kararı yok.

  • Tam ölçüsünde, ne az ne çok

    Yemeğin tuzu karar.

[müzik]

  • Türk müziğinde, taksim yaparken ana makama dönüş

Ata Sözleri ve Deyimler

  • karara bağlamak
  • karara kalmak
  • karar almak
  • karar altına almak
  • karara varmak
  • karar bulmak
  • kararında bırakmak
  • karar kılmak
  • karar vermek

Birleşik Kelimeler: kararname, bir karar, kavlükarar, nihai karar, orta karar, tashihikarar, ara kararı, arama kararı, gıyap kararı, görevsizlik kararı, göz kararı, hakem kararı, mahkeme kararı, takipsizlik kararı

KALAK

[isim]

[halk ağzında]

  • Burun, burun ucu
  • Gelin tacı
  • Tezek yığını

ARAMA

[isim]

  • Aramak işi, taharri

    Ankara'ya döner dönmez iş aramayı düşünüyordum. - Adalet Ağaoğlu

[hukuk]

  • Sanığın yakalanması veya suç belgelerinin elde edilmesi için bir kimsenin evinde, iş yerinde, üzerinde veya eşyasında yapılan araştırma işlemi

Ata Sözleri ve Deyimler

  • arama yapmak

Birleşik Kelimeler: arama bülteni, arama emri, arama izni, arama kararı, arama motoru, arama ruhsatı, arama tarama, mayın arama tarama gemisi

ALMAK

[-i]

  • Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak

    Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. - Necati Cumalı

[nesnesiz]

  • Satın almak

[nesnesiz]

  • Ele geçirmek, fethetmek

    Fakat aldıkları yerlerin ahalisini Türkleştiremediklerinden bu büyüklük onların zayıf düşmelerine sebep olmuş. - Ömer Seyfettin

[-i]

[-den]

  • Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak

    Çocuğu okuldan aldı.

  • Birlikte götürmek

[nesnesiz]

  • İçine sığmak

    Bu kavanoz iki kilo bal alır. Bu salon bin kişi alır.

[-e]

[nesnesiz]

  • Kabul etmek

[nesnesiz]

  • Kendine ulaştırılmak, iletilmek

    Mektup almak. Haber almak.

[nesnesiz]

  • İçeri sızmak, içine çekmek

    Gemi su alıyor. Fotoğraf makinesi ışık almış, film yanmış.

[nesnesiz]

  • Erkek, kadınla evlenmek

    O sırada aldığı kadının babasının birçok yardımını görmüştü. - Memduh Şevket Esendal

[-i]

[nesnesiz]

  • Sürükleyip götürmek

    Öküzü sel aldı, harmanı yel aldı.

[nesnesiz]

  • Kazanmak, elde etmek

[nesnesiz]

  • Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak

    Soğuk almak. Ceza almak.

[-i]

[nesnesiz]

  • Bürümek, sarmak, kaplamak

    Burayı kötü bir koku aldı, durulamaz hâle geldi.

[-den]

  • Kısaltmak, eksiltmek

    Ceketin boyundan almak.

[nesnesiz]

  • Yolmak, koparmak

    Kaş almak.

  • Temizlemek

    Karyolanın altını süpürge ile al.

[-e]

[-i]

  • İçeri girmesini sağlamak

    Sevdiği delikanlıyı gece evine almış. - Necati Cumalı

[nesnesiz]

  • Tat veya koku duymak

    Sigaradan hiç tat alamaz oldum. Burnu iyi koku alır.

[-e]

[-i]

  • Örtmek, koymak

    Paltosunu sırtına aldı.

[-i]

[-de]

  • Yol gitmek, mesafe katetmek

    O yolu bir saatte alırsınız.

[-i]

[-den]

  • Çalmak

    Cebimden saatimi almışlar.

  • Soldurmak

    Güneş perdelerin rengini aldı.

  • Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak

    Dalağını aldılar.

[nesnesiz]

  • Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek

    Savcı yardımcısı gaza bastı, motor almadı. Bir daha bastı, yine almadı. - Haldun Taner

[nesnesiz]

  • Göreve, işe başlatmak

    Yeni bir kapıcı aldı.

[-den]

  • Görevden, işten çekmek

[nesnesiz]

  • Başlamak

    Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur - Halk türküsü

[nesnesiz]

  • İçecek veya sigara içmek

    Tadına bakmak için bir yudum aldım.

[nesnesiz]

  • Yutmak, kullanmak

    İlaç almak.

[nesnesiz]

[-den]

  • Kazanç sağlamak

    Bir pantolondan beş yüz lira alıyorlar.

  • Gidermek, yok etmek

    İçine biraz su koy, tuzunu alır.

  • Yer değiştirmek

Ata Sözleri ve Deyimler

  • al (veya alın) ...
  • alaşağı etmek
  • al aşağı vur yukarı
  • al benden de o kadar
  • al birini, vur ötekine (veya birine)
  • aldı
  • aldığı abdest ürküttüğü kurbağaya değmemek
  • aldı sazı eline
  • al gülüm ver gülüm
  • alıp başını gitmek
  • alıp götürmek
  • alıp satmaz görünmek
  • alıp sattığı olmamak
  • alıp vereceği olmamak
  • alıp verememek
  • alıp vermek
  • alıp yürümek
  • al kaşağıyı gir ahıra, yarası olan gocunur (veya gocunsun)
  • almadan vermek Allah'a mahsus
  • almadığın hayvanın kuyruğunu tutma
  • al malın iyisini, çekme kaygısını
  • alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste
  • al sana bir ... daha
  • al takke ver külah

Birleşik Kelimeler: pürüzalır, esir almaca, soluk almadan, açığa almak, satın almak, akılalmaz, çakaralmaz

AKMAK

[-den]

  • Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek

    Eskiden Sakarya, bu köprünün altından akarmış. - Sait Faik Abasıyanık

  • Sıvı maddeler aşağıya yönelmek
  • Sıvı bir madde bir yerden çıkmak

[nesnesiz]

  • Bir kap veya bir yer, içindeki veya üstündeki sıvıyı sızdırmak

    Dam akıyor.

[-e]

  • Art arda ve toplu olarak gitmek

    Öfkeli insanlar, el ele, omuz omuza Taksim'e doğru akıyorlardı. - Yusuf Ziya Ortaç

[nesnesiz]

  • Kumaş yıpranıp iplikleri erimeye başlamak

    Çarşafın kumaşı da yer yer akmış, buruşmuştu. - Refik Halit Karay

[nesnesiz]

  • Boya birbirine karışmak

[-le]

  • Sürüp gitmek

    Nedim divanında bir kaside vardır, müjgân üstüne, hicran üstüne, umman üstüne kafiyeleri ve redifleriyle akar. - Yahya Kemal Beyatlı

[nesnesiz]

[mecaz]

  • Zaman çabuk geçmek

[nesnesiz]

[mecaz]

  • Karışmak, katılmak

[nesnesiz]

[argo]

  • Çabucak savuşmak, ortadan kaybolmak

Ata Sözleri ve Deyimler

  • akacak kan damarda durmaz
  • akan sular durmak
  • akara kokara bakma, çuvala girene bak
  • akarı kokarı olmamak
  • akarına bırakmak
  • akıp gitmek
  • akmasa da damlar

Birleşik Kelimeler: akan yıldız, akarsu, akaryakıt

ALARM (Kelime Kökeni: Fransızca alarme)

[isim]

  • Bir uyarıyı, bir tehlikeyi bildirmek için verilen işaret
  • Bu işareti veren düzenek

Ata Sözleri ve Deyimler

  • alarma geçmek

EMLAK (Kelime Kökeni: Arapça emlāk)

[isim]

  • Ev, arsa, bahçe vb. taşınamayan mal ve mülklerin ortak adı, taşınmazlar, gayrimenkul

    Eline geçen serveti emlake yatırıyordu. - Ercüment Ekrem Talu

Birleşik Kelimeler: emlak bürosu, emlak kredisi, emlak vergisi

KREMA (Kelime Kökeni: İtalyanca crema)

[isim]

  • Bir tür yumurtalı süt tatlısı
  • Kaymak
  • Kevgirden geçirilmiş sütle koyulaştırılmış çorba

KAMER (Kelime Kökeni: Arapça ḳamer)

[isim]

[eskimiş]

[gök bilimi]

  • Ay

Birleşik Kelimeler: kamer balığı

KARMA

[isim]

  • Karmak işi

[sıfat]

  • Ayrı türden olan ögelerin karıştırılmasıyla oluşmuş, muhtelit

    Karma futbol takımı.

Birleşik Kelimeler: karma aşı, karma eğitim, karma ekonomi, karmakarış, karmakarışık, karma okul, karma sergi, karma tamlama, karma tren

KALEM (Kelime Kökeni: Arapça ḳalem)

[isim]

  • Yazma, çizme vb. işlerde kullanılan çeşitli biçimlerde araç

    Kâğıt, kalem, mürekkep, hepsi masanın üstündedir. - Falih Rıfkı Atay

  • Resmî kuruluşlarda yazı işlerinin görüldüğü yer

    Kalemindeki odacıya aylığını kırdırırmış. - Sermet Muhtar Alus

  • Yontma işlerinde kullanılan ucu sivri veya keskin araç

    Taşçı kalemi.

    Oymacı kalemi.

  • Çeşit, tür

    Üç kalem erzak.

    Beş kalem ilaç.

[mecaz]

  • Bazı deyimlerde yazı

    Kaleme almak.

[mecaz]

  • Yazar

    Peyami Safa, edebiyatımızın usta kalemlerindendir.

Ata Sözleri ve Deyimler

  • kalem açmak
  • kalem çekmek
  • kaleme (veya kaleme kâğıda) sarılmak
  • kaleme almak
  • kaleme gelmek
  • kaleminden çıkmak
  • kaleminden kan damlamak
  • kalemine dolamak
  • kalemi olmak
  • kalemiyle yaşamak (veya geçinmek)
  • kalem kırmak
  • kalem oynatmak

Birleşik Kelimeler: kalem açacağı, kalem aşısı, kalem beyi, kalem efendisi, kalem erbabı, kalem işi, kalem kalem, kalem kaşlı, kalem kavgası, kalem kömürü, kalem kulaklı, kalem kutusu, kalem parmaklı, kalem pil, kalem sahibi, kalem savaşçısı, kalem şuarası, kalemtıraş, bir kalem, ceffelkalem, çalakalem, dolma kalem, kamış kalem, kara kalem, kömür kalem, kurşun kalem, pastel kalem, özel kalem, sabit kalem, tükenmez kalem, bacakkalemi, boya kalemi, çamur kalemi, çelik kalemi, divan kalemi, dudak kalemi, faz kalemi, harcama kalemi, heykelci kalemi, kalafat kalemi, kontrol kalemi, kopya kalemi

KALMA

[isim]

  • Kalmak işi

    Asıl derdi, tumturaklı sözler, bitimsiz tartışmalarla gözünü boyayıp birazcık yanında kalmamı sağlamak. - Tomris Uyar

[sıfat]

  • Herhangi bir kimseden veya bir dönemden kalmış olan

    Annemden kalma bir evim vardı. Onu rehine koyarak bir ev tuttuk. - Ömer Seyfettin

Birleşik Kelimeler: kalma durumu, babadan kalma, dededen kalma